Evliya Çelebi
Bazen at arabası ile bazen de merkep sırtında giderek gezmediği yer, görmediği kent bırakmayan Evliya Çelebi, 17. yüzyılda İstanbul'dan vapurla geldiği Mudanya'yı tanıtmış, eserlerinde gözlemlerini paylaşmıştır.
1611 yılında doğmuştur. Kütahyalı bir ailedendir. Asıl adı Derviş Mehmet Zilli'dir. XVII. yy.da yaşamış, ünlü bir Osmanlı gezginidir. Ön Asya'yı, Rumeli'yi ve Mısır'ı dolaşarak gözlemlerini ve izlenimlerini yazıya dökmüştür. Derler ki, bir gün dua ederken; 'Şefaat ya Resullah' diyeceği yerde 'Seyahat ya Resulullah' deyince Allah ona gezginliği vermiş ve ondan sonra da gez babam gez.. 50 yıl boyunca dolaşmıştır.
Bitmez tükenmez yollar.. Bitmez tükenmez ovalar.. Dağlar.. Irmaklar.. Bazen at arabası ile bazen da merkep sırtında giderek gezmediği yer, görmediği kent bırakmamış!. Ülkeleri, kentleri, köyleri, değişik coğrafyaları, tarihi yerleri ayrıntılarıyla anlatmıştır.. Bu arada Mudanya'ya da uğramış ve o günkü Mudanya'yı tanıtmıştır. Anlatımlarında zaman zaman abartıya kaçmıştır. O dönemde yazdıkları bugün o yöreler için birer belge niteliğindedir. Yazdığı 'Seyahatname' adlı eseri 6 cilttir.
EVLİYA ÇELEBİ'NİN SEYAHATNAMESİ'NDE MUDANYA...
1682 ya da 1685 yılında Mısır'ın başkenti Kahire'de vefat etmiştir. Yazdığı eserle unutulmazlar arasına girmiştir. XVII. yy.da İstanbul'dan bir vapurla geldiği Mudanya'yı şöyle anlatıyor: (ufak tefek düzeltmelerle)
“İstanbul'a 18 mil olan Heybeliada'nın çevresi fırdolayı 9 mildir. Oradan kalkıp uygun gün ile parlayan şimşek gibi şakıyarak beşinci saatte Mudanya sahiline varıp demir attı.
Bu şehir; Konstantiniyye tekfurunun kızı Mudanya'nın yapısıdır. Fakire, gurbet diyarında ilk cuma namazı bu şehirde nasip olmuştur. Şehri, deniz kenarında geniş bir alanda kurulmuş olup, kalesi bir alçak kayalı yerde, şeddadî taş yapı, sağlam bir yerleşim yeridir. Bursa'nın bakımlı ve gelişmiş deniz kenarında bir iskelesidir. Gelip geçen gemiler için emin bir limandır. Çünkü liman İstanbul Haliç'inin kıblesinde bir bucakta olduğundan yedi rüzgârdan muhafazadadır. Ama kuzey rüzgârlarından o kadar emin değildir. İskele başında gümrükhanesi vardır. Gelen ve giden gemilerden, karadan gelen tüccardan padişah öşrü alınır. On yüz akçe ile iltizam emanettir.
H. 721'de (M. 1321) Orhan Gazi şehzadeliği zamanında, babası Osman Gazi'nin izni ile bu kaleyi evvela fethedip, bir daha kâfirler almasın diye yer yer yıktırdı. Fakat kolayca tamiri mümkündür. Şehir Anadolu eyaletlerinde Gazi Hüdavendigâr Sancağı'nın voyvodalığıdır. 150 akçelik kazadır. Kadılığı senede 2000 kuruş getirir. Bazı defa da Bursa malhasına paşmaklık bahası ihsan olunur. Hoş kazadır. Üç camii, yedi mihraplı mescidi, üç hanı, bir hamamı, iki çocuk mektebi, 200 kadar dükkânı vardır. Ama medrese, darülkurra ve darülhadisleri yoktur. Zira halkının çoğunluğu Rum'dur. Su ve havasının letafetinden Rum dilberleri çoktur. Şehrin bütün evleri baştanbaşa kiremit örtülüdür.
Bağı ve bahçeleri oldukça fazladır. İnciri, üzümü, şırası meşhurdur. Hele sirkesi bütün dünyaya dağıldığından, bu şehire 'Dar-ül hal' derler...
Sonra atlarımıza binip kıbleye doğru bağ ve bahçe içinden geçerek, dört saatte Filadar sahrası denilen mamur ovadan geçerek Nilüfer nehrine geldik.”
Haftaya: Hasanbey ve Ömerbey