Türk halkının önemli bir bölümünün derin uyku hali devam ediyor. Ancak bir mucize sonucu değiştirebilir.
Bugün ülkemizdeki mevcut siyasal partiler içinde gökteki çoban yıldızı gibi parlayan Türk Devriminden yana olan, laikliği, ulusalcılığı ve üniter devleti savunan Türkiye’nin Atatürkçü yegane partisi olan Vatan Partisi 7 Haziran seçimlerinde nasıl bir sonuç alacak?
Ülkemizin geleceği için çok büyük umutlar beslediğim Vatan Partisi’nin çok değer verdiğim bir üst yetkilisine CHP’de görev aldığım, ilçe başkanlığı yaptığım yıllarda çektiğim zorlukların aksine telefonumla her an doğrudan ulaşabiliyorum. O’na telefonla son kez ulaştığım 1 Mayıs 2015 günü “…Duruşmalarım nedeniyle 28 ve 29 Nisan günü gittiğim Batı Karadeniz’den yeni geldim. Orada gördüklerimden olumsuz etkilenerek emeğin başkenti Zonguldak’a ve ilçelerine önem verelim…” diyordum. Bu telefon görüşmesi sırasında yine rahmetli Hilmi Aktan öğretmenimin yıllar önce bana söylediklerini hatırlıyorum. Hilmi hocamız, 1921 yılında Bursa Ulucami’de dinlediği bir Cuma hutbesinde Kuvay-i Milliye’den söz eden müftünün sözleri sonucu Sakarya Savaşı’na yedek subay olarak katılmaya karar verdiğini bana söylemişti. Bu anımdan esinlenerek, O sevgili Vatan Partisi yetkilisine, Türk Devrimi’nin lideri Mustafa Kemal’in kim olduğunu, Türk toplumu için işlevinin ne olduğunu benim gibi yakından hisseden ve 7 Haziran’da hangi siyasal partiye oy vermemiz konusunda Sevgili Genel Başkanımız Perinçek’le bir süre önce birlikte çıktığı programdaki Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’ün inanılmaz sözlerini hatırlıyorum. Şahsen benim bir kez daha gerçekleri görmemi sağlayan ve TV’deki o çok etkili konuşmasıyla bana kesin kararımı verdirten Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’ten söz ediyorum ve kendisine “…Yaşar Nuri ÖZTÜRK hocanın sık sık Ulusal Kanal’a çıkartılmasını öneriyorum. Telefonda geç algıladığım yanıtı şöyle oluyor sevgili arkadaşımın; “Hoca her Pazar Ulusal Kanal’da program yapacak…”. “…Ama bu yeterli değil…” diye sessizce düşünüyorum. Hoca, 7 Haziran’a kadar en az gün aşırı TV’ye çıkmalıydı demek geçiyor içimden ama kendisini 1 Mayıs İşçi Bayramı’ndaki yoğun çalışması nedeniyle fazla meşgul etmek istemiyorum.
Oysa o gün kendisiyle yaptığım telefon görüşmesinde, Sevgili Vatan Partisi’nin yetkilisine Zonguldak’ın merkezinden değil, Zonguldak’ın bir ilçesindeki taksisine bindiğim şoförün bana söylediklerini üzülerek aktarmak istemiştim. Ama o bana yanıt olarak Zonguldak’ta Vatan Partisi’nin çalıştığını söyledi. Oysa O’na aslında ilçelere önem verilmesini söylemek istemiştim. Çünkü Zonguldak, il olarak merkezdeki bir avuç emekçiden ve aydından oluşmuyor. Zonguldak merkeziyle değil, oy deposu olan ilçeleriyle sandıkta ki oyunu belirliyor. Bana Bursa’da Vatan Partisi’nin durumu nasıl? diye soruyor genel merkezdeki sevgili arkadaşım. O’na tıpkı Zonguldak örneğinde olduğu gibi, “…Bursa başta İnegöl gibi Türk Devrimi‘ne ve Laik Cumhuriyet’e karşı olan oyların yoğun olduğu ilçelerden oluşuyor…” diyemiyorum zaman darlığı nedeniyle. Kendisine Bursa’nın tüm ilçelerde cemaatlerle, kayıt dışı laik Cumhuriyet yasalarına aykırı gerici eğitim kurumlarında birer Atatürk düşmanı olarak yetiştirilmiş, dinin mistisizmine itilmiş bu nedenle sorgulama yeteneğini kaybetmiş, bugün dünyada ve ülkemizde olup bitenlerin tam olarak ayırdına varamayan ama bu duruma din bezirgânlarınca düşürüldükleri için kendilerinin pekte günahları olmayan sevgili yurttaşlarımızın çoğunlukta olduğunu ve aynı şekilde, çağdaş dünyadan ve insanlığın en son aşaması olan laisizmin ne olduğunu bilmeyen, demokrasi ve hak arama kültürü gelişmediği için ülkemizdeki ve dünyadaki olup bitenlerle ilgili sorgulama yeteneği gelişmeyen Bursa’nın varoşlarında yaşayan bu sevgili yurttaşlarımızın oylarıyla sandık sonuçları belirleniyor…” yanıtı verebilmek için telefonda gerekli zamanı bulamıyorum.
Yine Gezi olaylarından sadece 1,5 ay sonra 17 Ağustos 2013 günü o zamanki Başbakan R.Tayyip Erdoğan’ın katıldığı Bursa’daki “Kentsel Dönüşüm” mitinginde giriş kapısında saatlerce durduğumu kendisine söyleyemiyorum. O mitingteki giriş bölümünden, hemen önümden geçenlerinin yüzlerine bizzat dikkatle baktığımı, ülkemizde haftalarca yaşanan Gezi Olaylarından zerre kadar etkilenmemiş binlerce yüzde gördüğüm manzara sonucu 2014 yerel seçim sonuçlarını daha o gün yani 17 Ağustos 2013 günü 7 ay önceden görmüştüm. Nitekim, 30 Mart 2014 gecesi Bursa’da Nilüfer ve Mudanya dışındaki Büyükşehir’i ve tüm ilçelerini AKP kazanmıştı. Aynı üzüntüyü geçen hafta gittiğim Ankara’dan dönüşte yaşadım. Bu üzüntüm beni, gece yarısı taksisiyle Mudanya’ya getiren ve sohbetimiz sırasında aydın fikirli olduğunu gördüğüm ama 17 Aralık ve 25 Aralık’ın AKP’ye karşı düzenlenen büyük bir komplo olduğu yalanına inanarak beni hayal kırıklığına uğratan 17 ve 25 Aralık’la ilgili yukarıda eğitim düzeylerini tanımlamaya çalıştığım yüz binlerce bigünah Bursalı adına konuşan taksi şoförü ile ilgiliydi. Bu üzüntüm, 28 Nisan günü Zonguldak’ın ilçelerinde, köylerinde ve varoşlarında yaşayan yüzbinlerce Zonguldaklı adına konuşan, Zonguldak’ın adliye binasında duruşmaya girdiğim o büyük ilçesinde her gün yüzlerce kişi arasında yaşadığı halde Vatan Partisi’nin oluşumunda bihaber olan taksisine bindiğim şoförün sözlerinden duyduğum üzüntü gibiydi. Rastgele gibi görünen ama kanımca çok çarpıcı olan bu iki örnek, AKP’nin, her akşam aylardır propogandasını yapan, yurt sathına ilçelere kadar bir örümcek ağı gibi örülmüş yüzlerce TV kanalında ve hergün yurt düzeyinde yapılan binlerce toplantıda yaptığı algı yönetiminin doğal bir sonucuydu. Bu tespitim algı operasyonuyla, adeta her gün düzenli narkoz verilen emperyalist batı ve onların yerli işbirlikçilerinin yönetimindeki kayıt dışı illegal kurumlarında yıllarca ve yıllarca birer laik Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı olarak yetiştirilen bir kısım sevgili yurttaşımızın önemli bir kesiminin bu aymazlığının ve bilinçsizliğinin sonucuydu. 15 gün içinde yaptığım bu yurt gezilerim sonucu 15 gün önceki Mudanya Mektubu’ndaki ‘Uyan halkım artık uyan’ haykırışım gibi, her gün Halk TV’deki uyan halkım uyan çığlıklarını Türk halkının önemli bir kesiminin ne yazık ki halen duymadığını ve dini siyasete alet edenlerin yıllarca ve yıllarca verdiği narkozun etkisinde ki, Türk halkının önemli bir bölümünün derin uyku halinin halen devam ettiğini üzülerek görüyordum.
Ama her şeye karşı ensemizi karartmayacağız ve umudumuzu asla kaybetmeyeceğiz. Yazımın başında belirttiğim gibi, bugün ülkemizdeki mevcut siyasal partiler içinde gökteki çoban yıldızı gibi parlayan istikbalin biricik partisi, Türk devriminden yana olan laikliği, ulusalcılığı ve üniter devleti savunan Türkiye’nin Atatürkçü yegane partisi olan Vatan Partisi’nin yüreği vatan sevgisiyle dolu Genel Başkanı Doğu PERİNÇEK ve arkadaşları seçim bildirgesinde hiçbir muhalefet partisi liderinin söylemeye cesaret edemediği şu sözleri kaleme alabilme yürekliliğini göstermişlerdir.
Bu bildirgedeki bazı satırları kısa başlıklarla aktarmak istiyorum. “…..Vatan ve Cumhuriyet tehlikededir. Vatanın bütünlüğü tehlikededir. Türkiye’miz gittikçe derinleşen bir ekonomik krizin içindedir. Büyük Atatürk önderliğinde İstiklâl Savaşıyla ve Cumhuriyet Devrimi ile kurulan Millî devletimiz yıkım tehdidiyle karşı karşıyadır. Aydınlanmanın ve laikliğin kazanımları her gün çiğneniyor. Çağdaş toplum, gençliğimiz ve kadınlarımız, ortaçağ karanlığıyla boğuşuyor. 28 Şubat’ta Dolmabahçe’de ilan edilen AKP-PKK suç ortaklığı, ABD’nin vatanımızı bölme ve Cumhuriyetimizi yıkma planına hizmet ediyor. Böyle gitmez! AKP-CHP-PKK Hükümeti, planını bozguna uğratacağız. Bu koşullarda, ABD güdümünde AKP-CHP-HDP hükümeti planları yapılıyor. ABD ve İsrail güdümlü şer güçleri, Cumhuriyetimize son hançer darbesini indirme fesadı içindeler. ‘AKP daha az sandalye kazansın’ gerekçesiyle PKK’yı hükümet ortağı yapma planına alet olanları uyarıyoruz: HDP (PKK) barajı geçerse, AKP-PKK hükümeti kurulur. Türk milleti anayasa dışına sürülür, Cumhuriyet temelinden yıkılır. Güneydoğu bölgemiz Kürdistan Özerk Bölgesi olur. Silahlı terör örgütü, devlet olanaklarından yararlanılarak büyütülür. İç çatışmaların yolu açılır, kardeşkanı dökülür. Kemal Kılıçdaroğlu, HDP, başka deyişle PKK ile hükümet ortaklığı kuracağını açıkladı. CHP’yi bu ihanet ortaklığından ve bölücü açılımını desteklemekten derhal vazgeçmeye çağırıyoruz. AKP ve PKK ile suç ortaklığı, Cumhuriyet’e ve vatana ihanettir. HDP kesinlikle barajı geçemeyecektir. Kürt kökenli yurttaşlarımız, “PKK’dan çektiğimiz artık yeter” diyorlar. Vatan Partisi, bu oyunu bozacak parti olarak yükseliyor. AKP’den kurtulmak için, biricik çözüm Vatan Partisi’nin meclise girmesidir. O zaman ABD’nin Türkiye’yi bölme planını bozarız. AKP-PKK hükümetine karşı tek seçenek Vatan Partisi’nin merkezinde olacağı Millî Hükümettir….”
Evet bu satırları 19 Mayıs günü yazıyorum. 7 Haziran seçimlerine 19 gün kaldı. Vatan Partisi Ankara’da Sıhhıye’de hiçbir muhalefet partisinin yapmadığı büyük bir 19 Mayıs mitingi yaptı. Türk halkının duyarlı evlatlarının öncü ve cesur olarak nitelediği Dr. Doğu Perinçek, Ankara’da Türk Milleti’ne şöyle sesleniyordu:
“…Atatürk’e karşı savaş açanlar Atatürk Cumhuriyeti’nin ayakları altında kalacaklar. Buradan ilan ediyoruz değerli kardeşlerim, Kemalizmin sonu geldi diyerek Erdoğanlar 2002’de ABD tarafından tahta oturtuldu. Geldiğimiz noktada son döneme giriyoruz. Ankara’dan programımızı ilan ediyoruz. Atatürk’ün 6 ok programı herkesin ortak programıdır. Türkiye yeniden Atatürk’ün o büyük programını keşfetme noktasına gelmiştir. Türk Milleti’ne savaş açanlara Türk mucizesi ile yanıt vereceğiz…”
Evet, Sevgili Perinçek’in dediği gibi bende bir Türk mucizesi bekliyorum. Bu mucize elbette Allah’tan gelecek bir mucize olacaktır. Yine bu mucize kuşkusuz “hakkın tecellisiyle” oluşacaktır. Yalnız çok önemli bir koşul var. O asal sayı tek başına bir şey ifade etmiyor. O asal sayının tertemiz bir vatan sevgisiyle birleşmesi gerekiyor. Bu mucize, Türk halkının vatansever evlatlarının dirayetiyle, üstün gayreti ve kararlılığıyla oluşacaktır. Bu mucize, 10 Ağustos’ta sandığa gitmeyen 5 milyon yurttaşımızın yüreklerinde Mustafa Kemal gibi tertemiz, katkısız bir vatan sevgisinin oluşması ile Yüce Tanrı’nın bu saf sevgiyi Türk halkının duyarlı evlatlarının yüreklerinde halk etmesiyle olacaktır. Bir gün mutlaka gerçekleşecek olan bu mucizenin atiye ve başka bir bahara kalmadan 7 Haziran’da gerçekleşmesini Yüce Allah’tan niyaz ediyorum.
Not: İki hafta önceki Mudanya Mektubu’nda partilerin seçim bildirgelerinden söz etmiştim. Ne var ki bu konuda sehven hataya düşmüşüm. Ayda 5 bin TL asgari ücreti Haydar Baş hocamızın Bağımsız Türkiye Partisi vaat etmiş. Elbette yazımda hocamızdan söz etmiyordum. Değerli hocamızın, emperyalistlerin emrindeki vatan bölücüleri gibi kuzu postuna bürünen bir adam olmadığı açıkça bellidir. O yazımda kimden söz ettiğim bellidir. Yazımda sözünü ettiğim adam, şimdilerde kuzu postuna bürünerek etrafa sahte gülücükler dağıtarak milleti kandırmak isteyen PKK’nın TBMM deki temsilcisinden başkası değildir. Haydar Baş hocamızın düşünceleriyle yüzde yüz birlikte olmasam bile kendisinin samimi bir Atatürkçü olduğunu biliyorum. AKP’nin bir gün mutlaka duvara toslayacağını yıllar önce bir TV programında bizlere söyleyen 1962-1963 döneminde birlikte girdiğimiz İstanbul Hukuk Fakültesini birincilikle bitiren, Yeni Mesaj’daki yazılarını beğeni ile takip ettiğim ancak kendisiyle mezuniyetten sonra görüşemediğim için büyük üzüntü duyduğum, değerli sınıf arkadaşım Prof. Dr. Ünal Emiroğlu’nın yakını olan Prof. Dr. Haydar Baş hocamı bu konuda tenzih eder, kendisinden özür dilerim.
Bu makale 1943 defa okunmuştur.