Araştırmacı Yazar Prof. İlknur Güntürkün Kalıpçı bir yapıtında; Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu eşsiz Önder Mustafa Kemal’in Samsun’a çıktığı 19 Mayıs 1919 tarihinden 1 ay 19 gün sonra, Erzurum Kongresi'nin yapıldığı dönemlerde Mazhar Müfit (Kansu) ile arasında geçen bir konuşmayı şöyle nakleder:
“…….Mustafa Kemal sorar: "Mazhar, not defterin yanında mı?",
"Hayır paşam."
"Zahmet olacak ama bir merdiveni inip çıkacaksın. Al gel."
Mazhar Müfit Kansu'nun aşağıya gidip, elinde not defteriyle geldiğini görünce, sigarasından bir iki nefes çektikten sonra: "Ama bu defterin, bu yaprağını kimseye göstermeyeceksin. Sonuna kadar gizli kalacak. Bir ben, bir sen, bir de Süreyya (Kalem Mahsus Müdürü) bileceksiniz, şartım bu..."
Paşa'nın şartı kabul edilir. Bundan sonrasını olayın şahidi Mazhar Müfit Kansu'nun ağzından dinliyoruz: "Öyleyse tarih koy" dedi. Koydum:
8 Temmuz, 1919 sabaha karşı.
"Pekâlâ, yaz" diyerek devam etti.
Bir; "Zaferden sonra hükümet biçimi Cumhuriyet olacaktır”...
İki : Padişah ve haneden hakkında zamanı gelince gereken işlem yapılacaktır.
Üç; Örtünme kalkacaktır.
Dört; Fes kalkacak, uygar milletler gibi şapka giyilecektir."
Bu anda kalem elimden düşüverdi. Yüzüne baktım. O da benim yüzüme bakıyordu. Bu, gözlerin bir takılışta birbirlerine çok şey anlatan konuşuydu. Paşa ile zaman zaman senli benli konuşurdum.
"Neden duraksadın?" dedi.
"Darılma ama paşam, sizin hayal peşinde koşan taraflarınız var" dedim.
Güldü...
"Bunu zaman gösterir, sen yaz" dedi.
Beş; “Latin harflerini kabul edilecektir."
"Paşam yeter, yeter..." dedim. Biraz da hayal ile uğraşmaktan bıkmış bir insanın davranışı ile:
"Cumhuriyet ilanını başarmış olalım da üst tarafı yeter" dedim. Defterimi kapattım. "Paşam sabah oldu. Siz oturmaya devam edeceksiniz, hoşça kalın" dedim. Yanından ayrıldım. Gerçekten gün ağarmıştı.
Erzurum Kongresi günlerinde ülkedeki mevcut koşulların ve olayların beni nasıl aldattığını ve yıllar sonra gelişen olayların Mustafa Kemal'i doğruladığını ve Mustafa Kemal'in beni nasıl bir cümle ile yıllar sonra susturduğunu tarih önünde açıklamalıyım... diyordu Mazhar Müfit.
Aradan yıllar geçmişti...
Çankaya'da akşam yemeklerinde birkaç defa:
"Bu Mazhar Müfit yok mu, kendisine Erzurum'da örtünme kalkacak, şapka giyilecek, Latin harfleri kabul edilecek dediğim ve bunları not etmesini söylediğim zaman, defterini koltuğunun altına almış ve bana hayal peşinde koştuğumu söylemişti" demekle kalmadı, bir gün önemli bir ders daha verdi.
Şapka devrimini açıklamış olarak Kastamonu'ndan dönüyordu. Ankara'ya geldiği zaman da otomobille eski meclis binası önünden geçiyordu. Ben de kapı önünde bulunuyordum. Manzarayı görünce gözlerime inanamadım!
Kendisinin yanında oturan Diyanet İşleri Başkanı'nın başında da bir şapka vardı. Kendisi ne ise? Fakat kendisini karşılamaya gelenler arasında bulunan Diyanet İşleri Başkanına da şapkayı giydirmişti. Ben hayretle bu manzarayı seyrederken otomobili durdurdu. Beni yanına çağırdı ve şöyle dedi:
"Azizim Mazhar Bey, kaçıncı maddedeyiz? Notlarına bakıyor musun?" ……..”
Güntürkün’ün yapıtından alıntı olarak bu anekdotu hazırlarken, baba dostu rahmetli Abidin Savaş'ın oğlu, gençlik arkadaşım Ali Savaş'ın kardeşi, değerli kardeşim Emir Doğan Savaş'ın 28 Nisan 2017 tarihli Gürses Gazetesi'ndeki yazısını okuyorum. Savaş, “Hiçbir nehir kaynağından yukarı akamaz" başlıklı benimde bu hafta Mudanya Mektubu'na başlık yaptığım yazısında 16 Nisan referandum sonuçlarını istatistiki bilgilere de yer vererek ayrıntılı bir şekilde değerlendirmiş. Savaş, 16 Nisan'da Türk seçmeninin verdiği mesajları irdelerken, 16 Nisan'da “….Türk toplum mozaiğini oluşturan kesimler güçlü bir muhalefet cephesi oluşturarak, rejim değişikliği tehdidi içeren bu anayasa değişikliğini demokrasi ve cumhuriyet adına reddetmiştir..." şeklindeki çok isabetli değerlendirmesine bende aynen katılıyorum.
Ve sevgili kardeşimin yazısının başlığına koşut olarak bende şu ek değerlendirmeleri yapıyorum:
Mustafa Kemal liderliğindeki, ilkeleriyle çağdaş yorumlarıyla Türk devrimi bugünde ülkemizde bir akarsu gibi kendi doğal mecrasında akmaya devam ediyor. Mustafa Kemal, 21. yüzyılda da yine bizlere, "Azizim Mazhar Bey, kaçıncı maddedeyiz? Notlarına bakıyor musun?..." diyor.
Değerli kardeşimiz Savaş'ın söz konusu yazısında betimlediği gibi, ülkemizde halen çağlayan bir nehir gibi çok güçlü bir şekilde akan çağdaşlığı hedefleyen Türk devriminin anlamını halen anlayamayanlar, ulusal egemenliğin 23 Nisan 1920 tarihinde Osmanlı hanedanından Türk Milletine geçtiğini unutup, hala Osmanlı'ya öykünmekte ısrar edenler, yüce dinimizi siyasete alet ederek, laik Cumhuriyet rejimini reddederek, Türk toplumunu çağdaşlaştıracağını zannedenler 16 Nisan referandumu sonucunda "Hiçbir nehir kaynağından yukarı doğru ters istikamette akamaz" gerçeği ile yüz yüze geldiler. Türk toplumunun oy kullanma ehliyetine sahip en az yüzde 50'sini oluşturan kesimi her türlü baskıya karşın meşru zeminler içinde kalarak eşsiz bir vatanseverlik bilinci içinde dik durabilmeyi başardılar. Hayır cephesinin gücünü küçümseyerek, bu ülkede köklü bir şekilde yerleşmiş demokratik parlamenter Cumhuriyet rejimini kolaylıkla rafa kaldıracaklarını zannedenler, Cumhuriyet sevdalılarının güçlü bir muhalefet cephesi oluşturmaları ve rejim değişikliği tehdidi içeren bu anayasa değişikliğini Türk toplumunun önemli bir kesiminin demokrasi ve Cumhuriyet adına reddetmesi karşısında şaşkınlığa ve hayal kırıklığına uğradılar.
Bu makale 956 defa okunmuştur.