Başkomutan Gazi Mustafa Kemal, ülke savunması için önemli ve çok gizli tuttuğu saldırı hazırlıklarını sabırsızlıkla tamamlanması üzerine Batı Cephesi Karargâhında, Cephe Komutanı İsmet Paşa’ya ve diğer komutanlarına 26 Ağustos 1922 sabahı düşmana saldırının başlayacağı emrini verdi.
26-27 Ağustos gününden itibaren, 30 Ağustos Meydan Muharebesi ile düşmanın ana kuvvetleri yok edildi. Mustafa Kemal Paşa, 1 Eylül 1922 tarihinde “Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!” dediği o ünlü emri ile hücum edilmesi sonucunda, Yunan orduları Komutanı Trikupis başta olmak üzere binlerce Yunan askeri esir alındı.
O kadar kısa bir süre içerisinde sonuç alındı ki, başta İngiltere olmak üzere İtilaf devletlerinin haberi olmadan, Yunan ordusu bozguna uğratılmıştı. Müttefiki olan Fransa ve İtalya çok kayıp verdikleri Anadolu’dan ayrılmak istiyor. Daha fazla can kaybı olmaması için yeni bir savaş hazırlığı içerisinde olmak istemiyorlar, barış yapılması konusunda iyimser davranıyorlardı.
İngiltere ise, müttefiklerin liderliğini bırakmayıp İstanbul’u, Boğazları ve Çanakkale’yi tarafsız bölge olarak ilan ettiler. Tarafsız bölgeye saldırı olması durumunda yeni bir cephe açılacağı konusunda baskıcı olmaları ile Türk ordularını durdurabilmişlerdi. Zaten Başkomutan Mustafa Kemal’de şehir merkezlerinde halkın can güvenliğini tehlikeye sokmamak için İstanbul’a taarruz edilmesini istemiyordu. Ayrıca, Türk ordusu ilerlemesini İstanbul, Boğazlar ve Çanakkale üzerinde devam ettirseydi, diğer Avrupa devletlerinin İtilaf devletlerine katılımı artacak ve çok sayıda ki ülkeye karşı savaşı sürdürecekti. Böyle bir durumda milli mücadele çıkmaza erebilirdi.
İşgalci devletlerin temsilcileri Başkomutan Mustafa Kemal Paşa ile temas kurmaya çalışıyor. Venedik’te yapılması istedikleri bir mütareke için teklifte bulunuyorlardı. Başkomutan Mustafa Kemal ile dünya basınının ve İtilaf devletlerinin temsilcileri görüşebilmek için büyük çaba sarf ediyorlardı.
Yapılan her türlü yarı diplomatik görüşmelerde Trakya bölgesi ile birlikte Meriç Nehrinin doğusu Edirne Karaağaç bölgesi nehrin doğal sınır kabul edilmesi ile tüm işgalci devletlerin Türk yurdunu terk etmeleri isteğini her defasında yenilendi. Misak-i Milli sınırlarından hiçbir şekilde taviz verilmeyeceği mesajı kararlılıkla verildi.
Müttefik ülkelerin temsilcileriyle yapılan diplomatik görüşmelerde, Yunan delegelerinin olmaması şartı ile Türk yurdunda yani Mudanya’da bir mütareke yapılması konusunda karara varıldı.
TBMM’sini temsilen Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa, Türk heyetinin başı ve ev sahibi olarak, 2 Eylül günü yanındaki heyet ile Mudanya’ya vardı.19. yüzyıl sonlarında Rus asıllı tüccar Alexandre Ganyanof tarafından yaptırılan bugün ise Mudanya Mütareke Evi Müzesi olarak kullanılan yalıya yerleşti.
Müttefik Kuvvetlerinin Generalleri; İngiliz Harrington, Fransız Charpy ve İtalyan Mombelli,İstanbul’dan bir savaş gemisi ile Mudanya açıklarına demir attılar. Yunan heyeti ise Mudanya açıklarındaki bir gemiden karaya ayak basamadan mütarekeyi takip edeceklerdi.
3 Ekim günü; müttefik ordu Komutanlarını karşılayan İsmet İnönü, üst kattaki toplantı salonunda ev sahibi sıfatıyla kimin nereye oturması gerektiği konusunda yer göstererek toplantıya başkanlık yapmasında öncü durumunda oldu. Aynı gün öğleden sonra soğuk bir ortamda başlayan toplantıda istihbarat teşkilatları, danışman ve tercümanlarının yanı sıra kalabalık bir heyet vardı. Müttefiklerin başkanlığını İngiltere’nin temsilcisi Harrington üstlenmişti. Müzakerede konuşulanlar Fransızca’ya çevriliyor ve müzakereler Fransızca devam ediyordu.
Görüşmelerde, her temsilcinin telgraf ile kendi hükümetlerine danışması ve bilgi gelmesinin beklenmesi ile karar almada zorluk yaşanıyor. Görüşmeler bir sonraki güne kalıyordu. Böylelikle; İlk üç gün Trakya’nın sorunlarının tartışılması ile geçti.
Müttefiklerin başkanlığını yapan İngiltere heyeti İstanbul’un ve Boğazların tarafsız bölge olması konusunda ısrar ederek, İsmet İnönü üzerinde baskı yapmaya çalışıyordu. İsmet İnönü’nün kararlı tavrı ile çıkmaza ulaşan durumlarda, hazır bekleyen Mehmetçiği cephede hareketlendirerek sahada kararlı duruşunu gösteriyordu. Bu hareketlilik sonrasında müttefik devletler TBMM’si hükümetine nota vermekten başka çarede bulamıyorlardı.
Görüşmelere 5 Ekim günü ara verildi. Müttefik heyeti gemilerine binerek İstanbul’a gittiler.Hükümetlerinden gelecek kararları bekliyorlardı.6 Ekimde tekrar Mudanya’da buluşarak görüşmelere devam ettiler.İsmet Paşa; “Trakya’yı ne zaman boşaltacaksınız” diye de Müttefiklerden kesin bir tarih vermelerini istiyordu.
Türk askerinin cephede, İstanbul’a sürekli yaklaşması ve savaşa hazır olduklarını gösteren tavrın devam etmesi ile zaman zaman görüşmeler duruyor ve kesintiye uğruyordu. Müttefiklerinde (İngiltere hariç) savaş istememeleri ile de yapılan görüşmeler uzayabiliyordu.
Gece ve gündüz 9 gün süren çetin müzakereler de General Harrington, Müttefik hükümetlerinin almış oldukları kararı, 11 Ekim sabahı gün ağarıncaya kadar süren çalışmalar sonucunda kabul etmiştir. Anlaşma metni Başkomutan Mustafa Kemal’in oluru ile de imzalanmıştır.Böylelikle Yunanların büyük Yunanistan hülyaları sona ermiş oldu.
25 Kasım 1922 günü doğu Trakya bir kurşun dahi sıkılmadan ve kan dökülmeden ele geçirilmiş oldu.İstanbul ve Boğazlar bölgesinin boşaltılması ise 11. madde gereği 1 yıl sonra Ekim 1923 yılında gerçekleşecekti.
Bu bir masa başında kazanılan taktik zaferidir. İsmet İnönü’nün askeri liderliğinin yanı sıra, diplomatik alanda da göstermiş olduğu başarıdır. Mondros’tan Lozan’a giden yol Mudanya’dan geçmiştir. Lozan’da yapılacak olan Barış Antlaşması’nın zemini hazırlanmıştır.
Ülkenin bir karış toprağı için kanını, canını döken yıllarca cepheden cepheye koşan, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa ve Batı Cephesi Komutanı İsmet İnönü başta olmak üzere tüm diplomatların ve silah arkadaşların bu başarısını hâlâ görmezden gelenlerin aklına şaşarım!