“Komşular birbirine muhtaçtır” derler. Tamamen doğru. Bu olay, beklenmeyen bir zamanda, zor duruma düşme olayıdır. Anlıktır, acil, hemen yapılması gereken bir konudur. Hastalık, ambulans çağırma, ilk müdahale ve benzeri olaylar gibi.
Diğer yandan, komşudan bir talebimiz olduğunda, onun o an kendine gerekli olan bir şeyini de bana ver diyemeyiz, dememeliyiz.
Bir de komşular arasında birbirini düşünen, anlayan, derler ya “ Geçinmeye gönlü olan” bir yaklaşım olmalı.
Bu konuyu örnekleriyle anlatmaya çalışalım.
Apartmanın üst katında oturan komşu balkon kıyılarına çiçek saksılarını dizmiş. Arada bir suluyor. Sulama yapmadan önce ne yapmalı? Alt katlara su dökülmesini önlemeli, altta çamaşır var mı diye bakmalı değil mi?
Aksi halde su akar kavga başlar. İlişkiler bozulur. Oluyor bu olay bir çok yerde.
Komşum bir gün benden elektrikli lastik şişirme pompasını istedi. Büyük bir cip var kendisinde. Haliyle tekeri de kamyon tekeri gibi. Küçük aracıyla yolculuğa gidecekmiş, büyük aracının tekeri inik kalmasın diye istiyor pompayı.
Pompa ancak benim aracın küçük tekerini şişirebilecek güçte. O da ısınan pompayı arada bir soğutma koşuluyla.
-Bu pompa bunu şişirmez diyorum. Israr ediyor. İki araban var neden kendine bir pompa almıyorsun? diye soruyorum. Bir şeyler mırıldanıyor. O sırada bir karavancı tanıdık yaklaşıyor.
-Aynı pompadan ben de vardı, büyük lastik şişirirken bozuldu diyor.
Komşu ise “Bozulursa yenisini alırız!” diyebiliyor. Hele iki aracı olanın kesinlikle bir tane pompası olmalı.
Neden gidip kendisine bir pompa almadığını merak ediyor insan!
Bahçede bulunan kuyudan sulama yapıyorsunuz bilhassa yaz aylarında. Komşumuz hemen yaklaşıyor.
–Bizim bahçeyi de sular mısın? Kırmıyor suluyorsun; iki kez yapınca, bunu görev olarak sana yüklüyor.
Bir diğer komşu, bahçesinde bulunan çam ağaçlarından düşen kurumuş kozalakları yerden alıp sokağa atıyor.
-Buradan yaşlılar, çocuklar geçiyor ayaklarına takılır düşebilirler, isterseniz size bir poşet vereyim ona doldurun diye teklifte bulunuyorum.
–Oradan birileri alır diyor. Kozalak atmaya devam ediyor.
Küçük bahçemizde az meyve veren limon, kumkuat (Küçük portakal cinsi bir meyve) ve benzeri birkaç fidan var. Üzerlerinde de birkaç meyve oluyor. Öbür yan komşum arada bir –Bana da ver o meyvelerden diyor. Birkaç tane verdikten sonra bir teklifte bulunuyorum.
-Sizin bahçenize de fidan dikelim oradan toplarsın deyince, “İyi ama çok su parası gider” diye yanıt veriyor. Bedavacı.
Bir başka komşumuz, apartman girişine küçük çocuğunun arabalarını koyuyor. İnsanların acil çıkışlarına engel olmasını hiç aklına getirmiyor, önemsemiyor. Söylüyorsun, “5. katta oturuyorum biliyorsun, arabayı her zaman indirip çıkaramıyorum!” diyor.
Hafta sonları ilçemize gelenler olur dışarıdan. Sokağımıza gelirler park ederler. Bazıları apartmanın hemen dış kapı girişi önüne bırakır giderler arabalarını. Acil durumda çıkabilmek olası değil. İletişim için aracın camına bir telefon numarası bırakmak akıllarına gelmiyor.
Bedavacılığı sevenler, başkalarını düşünmeyenler, nezaket ve saygıdan yoksunlar fazla mı bizim toplumda acaba diye düşünüyor insan.
Bir de selamlaşma konusu var, insanlar arasında ilk iletişim. Bir yerde karşılaşma, asansör, merdiven, kapalı, açık yerlerde karşılaşanların selamlaşmasından doğal bir şey yok. Çoğunlukla tanıdıklar selamlaşır bizde. Tüm insanlar, hatta canlılar selamlaşmalı bence.
İnsanlar birbirlerine saygı duymalı, yapacakları bireysel hareketlerin başkalarına zarar verip vermeyeceğini önceden düşünmeli ve ona göre davranmalı değil mi? Hatta özür dilemeyi de bir noksanlık olarak görmemeli.
Sanırım bu durum, eğitim ve öğretim aşamasında çocukların gerek okulda gerekse toplum, aile içinde yetişirken kazanması gereken alışkanlıklar ve yaşam biçiminden kaynaklı . Çocuk ve gençken ne alıyor ise büyüdüğünde de aynı alışkanlıkları devam ediyor bir çoğunda. Eğer kendisini yetiştirmeye, geliştirmeye devam etmiyor ise. Eğitim ve öğretim yaşam boyu sürer insanda oysa.
Bir defasında akşam üzeri bir Ramazan ayı içinde, demiryollarından emekli bir sokak sakinimiz, yanında 4-5 çocukla evimizin önünden geçiyordu.
Selamlaşmadan sonra sordum nereye gittiğini. Teravih namazı için camiye gidiyor. Peki çocuklar? Onları da namaza götürüyormuş.
Çocukların ailelerinin haberi, izni var mı diye sordum. Hayır yoktu. Aileler çocuklarını nerede arayacaklardı ? Ona sonucun ne olacağını ve nasıl yapması gerektiğini anlattım. Bana hak verdi.
Kendilerini geliştirenler, yetiştirenler elbette ki oluyor yaşamında. Bunlar da çok gezenler, okuyanlar, öğrenmeye açık olanlar içinden çıkıyor çoğunlukla.
Umarım bunlar çoğalır… Kavgalar son bulur, iyilikler artar.