Karşılıklı, ikili veya çok kişi ile yapılan sohbet toplantılarında konuşma ve bilgi alışverişlerinde nasıl davranılmalı?
Bir defa araştırmadan, olaylara, insanlara ve konulara çok yönlü bakmadan, bilgi sahibi olunmuyor. Anlatımda eksiklik ve konu ile bağlantısızlık oluyor o zaman. Bizim ülkemizde çoğunlukla insanlar, aralıksız ve yüksek sesle konuşuyorlar. Sözlerinin çoğu, tekrardan ibaret. Aynı zamanda seslerini de yükseltenler var.
Ses yükseltmek, anlatılanların doğruluğunu kabul ettirecek, pekiştirecek gibi. Konunun iyi anlatılabilmesi ve karşı tarafın iyi anlayabilmesi için sanırım, ne çok yavaş ne de çok hızlı ve yüksek sesle konuşmak gerekmez. Hele sesi yükselterek (Bağırarak) konuşmak hiç gerekmez. Bunlar karşı tarafı dinleme bezginliğine iter, ses kirliliği yapar. Bu olaylar genellikle aynı bilgi düzeyi veya yakın düzeyde olanlar arasında olmaz.
Anlatanın da sabırlı olması gerekir, dinleyenin de?
Geçtiğimiz yıllarda, birbirleriyle, kaldırım üzerinde konuşmakta olan iki tanıdığım esnaf ile karşılaştım. Biraz da yüksek sesle konuşuyorlardı. Sohbete öyle dalmışlardı ki beni ancak yanlarına iyice yaklaşıp selam verince görebildiler. Ben onların son sözlerini duyabildim.
Esnaf, “Osmanlı’ya dönelim!” dedi. Karşısındaki de “Cumhuriyette kalalım” diye yanıt verdi. O sırada yaklaştım ve onları selamladım.
Yukarıdaki iki tümceden hangi konu üzerinde tartıştıklarını anlamış oldum.
Selam ve hatır sorma sonucunda, esnaf olup eskiye özlem duyan esnaf kardeşimize sordum.
Osmanlı‘nın hangi dönemine dönmek istersiniz? diye. Öyle ya bir hazırlığı olmalıydı..
Epeyce düşündü…
-Ben yardımcı olayım size isterseniz? dedim. Sanırım gitmek istediği Osmanlı‘nın dönemlerini bilemiyordu belki de. Sevindi.
– Bildiğiniz gibi Osmanlı’nın kuruluş, yükselme, duraklama, gerileme dönemleri var. Bunlardan hangisine gitmek istersiniz?
Bir hayli zaman düşündü. Ben bu konuda da size yardımcı olayım. Kuruluşu biliyorsunuz, 1299 yılı. Siz sanırım yükselme dönemine gitmek istersiniz. Düşünmeye devam edince yine yardımcı oldum.
– O zamanlar telefon, araba, sinema, tren, metro, matbaa, gazete, radyo, TV vb.yok! Çağdaş yaşam yok! Özgürlük, adalet, basın yok! Tüm bunlar Cumhuriyetten sonra geldi.
Yeniden düşünmeye başladı. Ben de vedalaşıp ayrılırken;
– Siz düşünün bu konuyu. Telefonumu vereyim. Sonucu ve kararınızı bana bildirirsiniz! diyerek ayrıldım.
Aradan günler, aylar ve hatta yıllar geçmiş olmasına rağmen, sanırım utancından bana dönüş yapamadı.
Diyeceğim o ki insanlar, hem bedenlerini, hem de beyinlerini geliştirmek zorundadır ki konuşma konusu dolu olabilsin.
Bazıları da hiç bu konularla ilgilenmez. Bilen birine gider sık sık, bilgi almak ve öğrenmek için. Okumak, araştırmak konusunda tembellikleri vardır.
Karşı taraf da bundan yani sık sık rahatsız edilmekten bıkar ve ona;
-Arkadaşım bu konular şu kitapta var. Lütfen al ondan oku! Öğren! dediğinde, seninle konuşmaz, küser. Böylece sen de rahatlarsın, danışmanlık yapmaktan kurtulursun, rahat edersin.
Ense mi kalın, Boyun mu uzun?
Osmanlı döneminde İstanbul’un Adalar ilçesinde güvenlik bir hayli bozulmuş. Yetkililer buna çözüm ararken, resimli romanlara da konu olan ensesi kalın, boyu uzun Ustura Kemal’i oraya komiser olarak atamışlar.
Asayiş düzelmiş, dirlik, düzenlik gelmiş yöreye… Ancak bu durum ancak Osmanlı döneminde olur. Zamanımızda, bilgili, yetkin, eğitimli, çağdaş insanlardan atanır amirler..
Aksi halde eski dönemlerdeki gibi güvenlik, bilgi ve eğitim noksanlığı nedeniyle, kaba kuvvet ile sağlanmaya çalışılır ki bu, demokratik, çağdaş ülkelerde yürümez ve sökmez…