Yenileniyor
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyon
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkari
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • İstanbul
  • İzmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • K.Maraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
--
--
--
--

Doğayı sevmeyenler vatansever de olamazlar!407 defa okundu

kategorisinde, 01 Tem 2024 - 10:41 yayınlandı.
Doğayı sevmeyenler vatansever de olamazlar!

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal’in Kurtuluş Savaşı’nı başlatmak üzere Samsun’a çıkışının 100. yıldönümü olan 19 Mayıs 2019’da yurdumuzun cennet köşelerinden biri olan Ardahan’daydım.

Eşimle birlikte katıldığım bu geziyi benim gibi 1962-1963 döneminde İstanbul Hukuk Fakültesi’ne giren hukukçu arkadaşlarımız tarafından Trabzon, Artvin, Ardahan ve Kars gezisi düzenlemişti. Bu gezinin 3.ncü durağı olan Ardahan’da 19 Mayıs 2019 sabahında Atatürk Heykeli önünde toplandık. Yaklaşık 40 kişilik grubumuzu orada ellerindeki sazlarıyla ve ulusal türküleriyle Türk halk şairleri karşıladı. O sabah Atatürk’ün manevi huzurunda hep birlikte İstiklâl Marşı’nı okuduk. Heykelin kaidesinde Mustafa Kemal’in kelime olmasa da mealen anımsadığım şu ölümsüz özdeyişi yazılıydı:

Sevgilerin en kutsalı ve en yücesi vatan sevgisidir

Bu gezimizde Trabzon ve Artvin’den sonra yine “Serhat Kentlerimiz” olan Ardahan’ın ve iki gece kaldığımız Kars beni çok etkiledi. Kars’tan Iğdır’a kadar uzayıp giden geniş otlaklarıyla ülkemizin hayvancılık ve kırmızı et üretimi konusunda yıllardır en önemli katkıyı veren (ama ülkemizde egemen siyasal iktidarların yıllardır sürdürdükleri yanlış tarım ve hayvancılık politikalarıyla günümüzde o katkıyı asla veremeyen) bu cennet köşemizi görünce çok duygulandım.

Kuzeydoğu sınırımız Kars’ı da gördükten sonra yurdumuzun dört bir köşesinde yer alan daha önceki yıllarda gördüğüm diğer serhat kentleri olan askerlik hizmetimin bir bölümünü yaptığım güneybatı sınırımız Hakkâri, yine turizm cenneti olan yurdumuzun güney batı ucu Muğla Datça, kuzeybatı sınırımız Çanakkale Bababurnu ve Edirne serhat kentleriyle yurdumuzu tüm sınırlarını çepeçevre gezerek görmüş oldum.

Duyarlı her yurttaş gibi kişisel kanaatim şudur ki; bu serhat kentlerle çevrili 783 bin 562 metrekare yüzölçümlü Türkiye’mizde gerçekten dünyanın en güzel yurdunda yaşıyoruz. Ama ne yazık ki bu cennet vatanın kıymetini Türk toplumu olarak ne yazık ki bilemiyoruz.

Mustafa Kemal ve kendisi gibi yiğit arkadaşlarının liderliğinde Batı emperyalizmine karşı verilmiş olan mücadelenin sonucunda kazanılan topraklar, halen bugün de bazı gerici odaklar, Irak ve diğer denizaşırı toprakların kaybedildiği gerekçesi ile hayıflanmakta ve başarıyı küçümseyerek değersizleştirme çabasındadır. Ve o dereceye gelmişlerdir ki ulusal Kurtuluş Savaşımıza binaen “Keşke Yunanlılar kazansaydı” şeklinde haince sözler sarf etmişlerdir.

Oysa Musul ve Kerkük tarihsel süreçler içerisinde Arap coğrafyası olmuş olup Misak-ı Milli sınırları ve Türk Ulusal Birliği içerisinde olduğu tartışmalıdır. Kaldı ki, dünyanın en büyük komutanlarından olan Gazi Mustafa Kemal’in savaş stratejisi hakkında naçiz bir tarihçi olarak tespit ettiğim bir hususu burada sizlerle paylaşmak istiyorum:

Son Osmanlı Mebusan Meclisi’nde kabul edilen Misak-ı Milli hedefleri ulusal Kurtuluş Savaşı sırasında o yüksek Komutan tarafından son ulusal hedefler ve sınırlar olarak yeniden belirlenmiş ve bugünkü ulusal sınırlarımız şehit kanlarıyla çizilmiştir.

Bu haftaki yazımın konusu bununla bağlantılı olarak çevre sorunu ve doğa katliamı olup bugün ülkemizin en büyük ve en önemli beka sorunudur. Üzerinde yaşanılacak bir yaşamsal alan ve bereketli bir toprak yoksa sevgisi uğruna can verilecek bir vatandan da söz edilemez!

Oysa güzel yurdumuzun deprem üretse de eşsiz dağları, verimli ovaları, denizleri, akarsuları ve gölleri adeta talan edilmektedir.

Yıllar önce izlediğim bir bilim kurgu filminde iklim değişikliği, pandemiler ve diğer sosyal ve biyolojik konularda gerekli önlemleri almayan dünya milletlerinin doğa karşısındaki bu hoyratlığını ve duyarsızlığını insan türünün yok olmasına sebep olacağını gündeme getirme olasılığının bulunduğunu konu edilmişti.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, dünyanın gıda konusunda kendi kendine yeten 20 ülke arasında bir ülke konumunda iken son 20 yılda yaklaşık 3 milyon hektar tarım arazisinin amacı dışında kullanıldığına işaret eden uzmanlar ise tarım arazilerinin betonlaşmasının geri dönüşü olmadığını vurguluyor ve ekliyor: “Topraktan vazgeçerek gıda fiyatlarını düşürmek mümkün değil.”

Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Baki Remzi Suiçmez’in değerlendirmesine göre, son 20 yılda 3 milyon hektara yakın tarım arazisinin kullanım amacı dışına çıkartılmıştır. Bu aymazlığın doğal sonucu olarak Türk toplumu önümüzdeki yıllar büyük bir gıda yoksunluğuna düçar olacağı maalesef tartışmasız bir gerçektir.

Diğer taraftan Türkiye Ormancıları Derneği verilerine göre, madencilik faaliyeti ve yapılaşma adına 896 bin 52 hektar alan orman vasfından çıkarılmıştır. Bunun 576 bin 664 hektarı AK Parti döneminde gerçekleştirildiği iddia edilmektedir.

Tüm bu veriler ışığında söyleyebiliriz ki, Türkiye’de iktidarlar, tarım arazileri ve ormanları doğal ve korunması gereken bir varlık olarak değil, belirli bir kesim için paraya ve imtiyaza dönüştürebileceği araziler olarak görmektedir. Örnek vermek gerekirse Uzungöl ve Salda Gölü, çevre ve demokratik kitle örgütlerinin, yurttaşların tüm uğraşlarına rağmen bu eşi ve benzeri olmayan doğal güzelliklerimiz asfalt ve beton yığını haline getirilmiştir.

Vatan sevgisini yüreğinde doruğa eriştiren Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal, 23 Nisan 1920’de açılan mecliste bazı milletvekillerinin umutsuzluğa kapılarak meclisi terk edip memleketlerine döneceğini öğrendiğinde kürsüye çıkıp milletvekillerine şöyle seslenmiştir:

İşittim ki, bazı arkadaşlar yoksulluğumuzu bahane ederek memleketlerine dönmek istiyorlarmış. Ben kimseyi zorla milli meclise davet etmedim. Herkes kararında özgürdür, bunlara başkaları da katılabilirler. Ben bu mukaddes davaya inanmış bir insan sıfatı ile buradan bir yere gitmemeye karar verdim. Hatta, hepiniz gidebilirsiniz. Asker Mustafa Kemal mavzerini eline alır, fişeklerini göğsüne dizer, bir eline de bayrağını alır; bu şekilde Elmadağı’na çıkar, orada tek kurşunum kalana kadar vatanı savunurum. Kurşunlarım bitince de bu aciz vücudumu bayrağıma sarar, düşman kurşunları ile yaralanır, temiz kanımı mukaddes bayrağıma içire içire tek başıma can veririm. Ben buna and içtim!.. diye feryat edince, herkesi bir heyecan dalgası sardı. Hiç biri gözyaşlarını tutamıyordu.

Google News Mudanya Haberleri Telegram MUDANYA Kanalı
Haber Editörü : Tüm Yazıları
Hukukçu| Mudanya Mektubu
YORUM YAZ