CHP Genel Başkanı Sayın Özgür Özel ile Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasında yapılması planlanan görüşme 2 Mayıs günü Ankara’da AK Parti Genel Merkezi’nde gerçekleşti. Yazılı ve görsel basına yansıdığı kadarıyla bu görüşmenin gündemini özetle; Yeni Anayasa, ekonomik kriz, yasaklı 1 Mayıs, Gezi Davası tutukluları, hasta tutuklular, özellikle 28 Şubat hükümlüleri olan çoğu 83 yaşını aşan Türk Silahlı Kuvvetleri’nden emekli olmuş çoğu çeşitli hastalıklarla boğuşan Mustafa Kemal’in askerleri olarak nitelenen general ve üst rütbeli subayların durumu, emekli maaşları, emekli astsubaylar, asgari ücret, atanamayan öğretmenler, kamuda mülakatın kaldırılması, staj ve çıraklık mağdurları, emeklilikte kademe sorunu, dış politika, İsrail ile ilişkiler, Deprem Bakanlığı’nın konuları oluşturulduğunu öğreniyoruz.
31 Mart seçimlerinde oyunu “Millet İttifakı” yönünde kullanan, avukatlık mesleğinden ayrı olarak siyasetle ilgilenen, yine yarım asrı aşan bir süredir aralıklarla da olsa Bursa yerel gazetelerinde ve MUDANYA Gazetesi’nde amatör bir ruhla köşe yazarlığı yapmaya çalışan bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak geçen haftaki ‘Mudanya Mektubu’ köşemde “Cumhurbaşkanına Sorulacak Sorular” başlıklı yazımda, Cumhurbaşkanına ülke sorunları konusunda sokaktaki her duyarlı yurttaşında sorabileceği türden 23 sorudan oluşan bir demet oluşturmuştum. Bu nedenle CHP lideri Sayın Özel’in Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan ile görüşmesinde gündemindeki soruları çok az sayıda olmasını gerçekten yadırgadım.
Türk basınını duayen gazetecilerinden Rahmi Turan da 4 Mayıs 2024 tarihli Sözcü Gazetesi’ndeki köşesindeki makalesinde bu görüşmenin elle tutulur bir sonuç doğurmadığına ilişkin özetle şu yorumlarda bulunmuş:
“…..CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşmesinin faydası oldu mu? Taraflar görüşme çok olumlu geçti diyorlar. Peki, olumlu geçti de ne oldu? Sayın Cumhurbaşkanı, eğitimcilerin ‘…ülkeyi daha da geriye götürecek…‘ dedikleri ‘Ruhsuz ve robot bir nesil yetiştirilmeyi amaçlayan’ gerici müfredattan vazgeçti mi? Sefalet maaşı ile yaşayan emeklilerin ve asgari ücretlilerin dramına son verilmesini kabul mu etti? Ülkede haksızlık simgesi olan ‘mülakat’ uygulamasının kaldırılacağını mı söyledi? Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını uygulamaya razı mı oldu? Türkiye’ye yakışmayan yasaklar kaldırılacak mı? Ve başka birçok sorun… Hayır! Bunların hiçbiri olmayacak! Peki, kötü gidişin sorumlusu kim? Günah keçisi yapılan şimdiki anayasa mı? Bu ülkede her şeyden önce ‘Namus ve şeref üzerine yemin edilen’ mevcut anayasaya uyulmalı, Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına saygı duyulmalı. O zaman, yeni anayasa yapmanın bir anlamı olur! ……..”
Diğer taraftan Sözü Televizyonu’nda 1 Mayıs Çarşamba gecesi, “Sözün Gücü” programının moderatörlüğünü yapan Ece Üner, ancak ve acımasız “Otoriter Bir Polis” devletinde görülebilecek orantısız güç kullanan, gazetecileri kastederek “SÜPÜRÜN” emrini veren bir Emniyet yetkilisinin bu yasa dışı emrinin büyük bir tepkiyle karşılandığı 1 Mayıs izlenimlerini şöyle anlatıyordu:
“…..Cumhuriyet düşmanları Filistin’i bahane edip şeriat çağrısı yapsın diye miting alanı bile olmayan, Galata Köprüsü sonuna kadar açılıyor. Taksim işçi ve emekçiye kapalı. Taksim’de Suriyelilere bayraklarıyla kutlama yapmak serbest, kendi vatandaşımıza işçi bayramını kutlamak’ yasak. Bozdoğan Kemeri düşman işgalinden korunur gibi halktan korunurken, sınırlarından milyonlarca kaçak ve potansiyel suçluların geçişi serbest, Taksim’in sınırları ülkenin sınırlarından daha iyi korunuyor izlenimi veriyorsunuz. Hangisi sizsiniz? Özgürlükçü anayasa isteyen mi, bugün İstanbul’u koca bir hapishaneye çeviren mi, Bana yasal, sana yasak. Hakikaten ben kendi adıma şizofren oldum, bu ülkede onu söyleyeyim…..”
Yukarıda bir kısım örneklerini verdiğim yazılı ve görsel basında yer alan çok sayıdaki tepkiler ve eleştiriler objektif olarak değerlendirildiğinde Türk milletinin müşterek sesi olan Türk basınının 31 Mart seçimlerinin anlamını CHP yöneticilerinden çok daha iyi anladığı ortaya çıkıyor.
Yine toplumsal ve siyasal olayları değerlendirme yetisine sahip sokaktaki orta zeka düzeyine sahip bir Türk vatandaşı dahi mümkün olan en kısa zamanda erken seçime gidilmesi gerektiği kanaatini taşıyor. Sonuç olarak 31 Mart seçimlerinde mevcut iktidara nasıl bir mesaj verildiği konusunda diyebiliriz ki: TÜRK MİLLETİ SİYASİLERİN ÇOK ÖNÜNDE SİYASETÇİLERE YOL GÖSTERİYOR.
CHP yöneticilerinin ise 31 Mart’ta yapılan yerel seçimlerde kazanılan siyasal zaferin boyutlarını ve 22 yıllık süre içinde mevcut iktidarca gerek ekonomik gerek sosyal ve siyasal alanlarda ve yine hak ve özgürlükler konusunda büyük bir açmaza, büyük bir yoksunluğa ve derin bir yoksulluğa düşürülen Türk halkının mevcut iktidara karşı güvensizliğinin boyutlarını ve acilen yeni bir yönetim değişikliği istediğini tam ayırdın da olmadığı anlaşılıyor.
Türk ulusu Anayasa’mızın ikinci maddesinde yazılı olan: “…..Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir…..”hükmüne büyük ölçüde riayet etmeyen, 22 yıllık iktidarı içinde Anayasa mahkemesinin deyimiyle laiklik karşıtı eylemlerin odağı olan, Atatürk ilke ve devrimlerini içine sindiremeyen, kuvvetler ayrılığı ilkesinin ve demokratik parlamenter rejimin etkinliğini azaltan, demokratik hak ve özgürlükleri büyük ölçüde askıya alan otoriter tek adam rejimiyle yönetilmeyi istemediğini 31 Mart seçimlerinde verdiği mesajla açıkça ortaya koymuştur.
Türk ulusunun büyük bir çoğunluğunun Anayasal demokratik hak ve özgürlüklerinin askıya alındığı otoriter anti demokratik bir rejimi ve demir bir yumrukla yönetilmeyi asla kabul etmeyeceği tartışmasız bir gerçektir. Yine milyonlarca Türk vatandaşının bu konudaki istemlerine CHP yöneticileri kulak vermeli, aziz önderimiz Atatürk’ün kurucusu olduğu Cumhuriyetimizin kurtuluş prensibi olan laikliğe aykırı olduğu ve yine Cumhuriyet’e ve Anayasamıza karşı açık bir gövde gösterisi olarak Milli Eğitim Bakanlığı’nca Türk toplumuna dayatılmak istenen Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli adı altında taslağa karşı CHP yetkilileri hemen anayasal demokratik haklarını kullanarak Milli Eğitim Bakanlığı’na doğru yürüyüşe geçmesi her türlü takdirin üzerindedir. CHP yetkilileri Türk toplumuna karşı bu konuda nasıl örnek oldularsa toplumu ilgilendiren her ekonomik, sosyal ve siyasal sorunlarla da ilgili olarak Anayasaya ve ilgili yasalara aykırı olmamak, meşru zeminlerde kalmak koşuluyla bu tür eylemleriyle seslerini duyurmaları, bu konuda Türk toplumuna önder olmaları, mevcut iktidarı en kısa sürede erken genel seçim kararı alması için anayasal demokratik haklarını kullanmalıdırlar.