Yenileniyor
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyon
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkari
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • İstanbul
  • İzmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • K.Maraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
--
--
--
--

Türk’ün idam fermanı olan ‘Sevr’i bilir misiniz?236 defa okundu

kategorisinde, 12 Ağu 2024 - 07:15 yayınlandı.
Türk’ün idam fermanı olan ‘Sevr’i bilir misiniz?

Birinci Dünya Savaşı sonrasında İtilaf Devletleri ile Almanya ile birlikte savaşta yenik sayılan Osmanlı İmparatorluğu hükümeti arasında 10 Ağustos 1920’de Paris’in 3 kilometre batısındaki Sevr (Fransızca yazılışı Sèvres) banliyösünde Sevr Antlaşması imzalandı.

10 Ağustos 2024 Cumartesi günü Türk’ün idam fermanı olan SEVR Antlaşması‘nın 104. yıldönümüydü. Sevr Antlaşması’nı imzalayan Osmanlı Heyeti Rıza Tevfik, Sadrazam Damat Ferit Paşa, Hâdî Paşa ve Reşit Hâlis’tir. Yazı ekinde sunduğum haritada da görüleceği gibi Sevr Antlaşması ile başkent İstanbul’da küçük bir bölge Orta Anadolu’nun küçük bir kısmı ve Kastamonu kıyılarına uzanan bir bölge Osmanlı’ya bırakılıyordu. Sevr Antlaşması, 433 maddeden oluşuyordu.

Bu antlaşmayı özetle açıklamak gerekirse:

Irak ve Musul, Britanya mandası altında Irak’a verilmiştir.  Edirne ve Kırklareli dâhil Trakya’nın büyük bir bölümüyle Ege adaları Yunanistan’a, 12 ada ise İtalyanlara bırakılmıştır.  Ceyhan, Antep, Urfa, Mardin ve Hatay dâhil olmak üzere Suriye Fransız mandası altına veriliyordu. Doğu Anadolu’da ise Kürdistan ve Ermenistan devletinin kurulması öngörülüyordu. Bu Kürdistan ve Ermenistan sınırlarını ABD çizecek ve Ermenistan 20 yıl süreyle ABD mandası altında kalacaktı. Arabistan Osmanlı Devleti’nden ayrılacak ve İtilaf Devletleri’nin yönetimine terk edilecekti. Azınlıkların Sevr Sözleşmesi ile Osmanlı Devleti’nde eşit haklara sahip olacak ve mecliste temsil edileceklerdi. Kapitülasyonlar yürürlükte kalıyordu. Devletin askeri ve mali işleri kontrol altına alınıyordu. Osmanlı Devleti sadece iç güvenliği sağlamak üzere 50 bin kişilik askeri bir güç bulunduracaktı. Liman ve demiryolları uluslararası bir komisyona bırakılıyordu. Ayrıca Osmanlı Devleti savaş tazminatı ödeyecekti.

Sevr’in Osmanlı Devleti tarafından imzalanması üzerine Kazım Karabekir Paşa, Meclis Başkanlığı’na 16 Ağustos 1920 tarihli gönderdiği bir telgrafta Sevr’i imzalayanların ‘vatan haini’ ilan edilmesini teklif etmiştir. Bu öneri mecliste görüşülerek 19 Ağustos 1920 tarihinde kabul edilmiş ve anlaşmaya imza atan Hâdî Paşa, Rıza Tevfik Bey, Reşit Halis ve kırk iki kişinin daha vatan haini olduğu ilan edilmiştir. Sevr’in Osmanlı Devleti tarafından kabul edilmesi üzerine TBMM’nde yapılan görüşmelerde de milletvekili Tunalı Hilmi Bey (Bolu), Padişahı, Sevr Antlaşması’na boyun eğdiği için ‘taçlı hain‘ olarak nitelemiştir.

Milliyet Gazetesi’nin unutulmaz yazarı rahmetli Hasan Pulur, 28 Ağustos 2003 tarihinde yazmış olduğu “Bir Sevr Hikâyesi” başlıklı yazısında, yazımın başlığındaki Türk’ün idam fermanı olan Sevr’in ne olduğunun cevabını bizlere şu tarihi anekdotla açıklıyordu:

“…..EVET, biz “Sevr Antlaşması‘nı buruşturup tarihin çöplüğüne attığımızı” sanırken, “onlar” (Batılı emperyalistler) bu antlaşmayı derin dondurucuda bekletip her fırsatta önümüze çıkarmaya çalışmışlardır.

Erhan Bener “Bürokratlar”ın üçüncü cildinde anlatır…

Yıl, 1966, Erhan Bener, OECD (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü) Türkiye temsilciliğinde görevlidir, baş temsilci Cahit Kayra’dır.

Türkiye’nin bu örgütle ilişkisi nedir?

Her zamanki gibi: Para!

Türkiye, borç, kredi, kısacası para aramaktadır.

Baş temsilci Cahit Kayra, cumartesi günleri temsilcilikte çeşitli konuların tartışıldığı toplantılar düzenler, dünya sorunları, sanat ve kültür olayları gibi…

OECD Yardım Konsorsiyomu’nun, Türkiye’ye yapılacak yardım için, ileri sürdüğü şartları adeta Osmanlı devletine kabul ettirilen Duyun – u Umumiye şartlarına benzeten Cahit Kayra, Fransız Devlet Yayınları Kurulu’ndan bir Sevr Antlaşması aldırır, okuyunca o kadar ilginç bulur ki, ilk cumartesi toplantısını buna ayırır.

Erhan Bener anlatır, antlaşma incelendikçe görülür ki, Sevr’in ekonomik ve mali hükümleriyle, OECD konsorsiyomunun şartları arasında tıpatıp uyum vardır:

“Konsorsiyomun hazırladığı metinlerdeki birçok tümcenin, Sevr Antlaşması‘nın metninde hemen hemen aynen yer aldığını gördük.”

Cahit Kayra da şöyle der: “Bizim okullarda Sevres Antlaşması‘nı sadece imparatorluğun coğrafya bakımından parçalanmasını sağlayan bir anlaşma diye okuturlar. Oysa, içindeki ekonomik, mali hükümler bu parçalanmadan çok daha önemlidir. Daha sonra, Lozan Anlaşması sırasında, toprak parçalanmasına önem vermeyen sömürgeci devletler, Sevres’in ekonomik ve mali hükümlerini uygulamakta çok direnmişlerdi. Bana kalsa, okullarımızda, Lozan’dan çok, Sevres Anlaşması‘nı okutmak gerekir. O zaman gençlerimiz bugünü daha iyi anlayabilirler.”

Toplantıya katılanlar, başta Erhan Bener, Paris’teki Devlet Yayınevine giderek Sevr Antlaşması’ndan birer tane isterler. Maalesef yoktur, çünkü Fransız Dışişleri Bakanlığı satışı durdurmuştur! Ama Cahit Kayra’nın elindekini de alacak değillerdir ya!

Bu nüsha 1997 yılında Cahit Kayra’nın yorumuyla Türkiye’de yayımlanır. (Boyut Kitapları) Meraklısı gider alır, okur.

Demek ki, isteyen Sevr’i unutsun, isteyen unutturmaya çalışsın, “onlar” derin dondurucu daSevri saklamaktadırlar.

Son örnek…

Amerika ne diyor?

“Irak’a asker gönderirsen, krediyi alırsın!” diyor..

Hasan Pulur’un bu tarihi anekdotunu okurken ülkemizde son 40 yıldır batı emperyalizminin ve onların yerli işbirlikçileri olan PKK ve müştereklerinin Sevr’i yeniden hortlatmak için gerçekleştirdikleri olayları naçizane olarak değerlendirmeye çalıştım. Bu olaylarda Türk’ün idam fermanı olan Sevr Türk Milletinin amansız düşmanları tarafından adım adım güncellenip yeniden uygulanması amaçlanıyor.

Şöyle ki;

Sevr’in yeniden hortlatılması için batılı emperyalistlerin desteğiyle 1978 yılında kurulan PKK ülkemizdeki ilk silahlı eylemini 25 Ağustos 1984 tarihinde Eruh ve Şemdinli’de gerçekleştiriyor. Ne var ki o dönemin Başbakanı olan Özal, bu bölücü silahlı gücün mahiyetini ve batılı emperyal güçlerce desteklendiğini tespit edemiyor ve bu silahlı güce “…Bir Avuç Eşkıya-Çapulcu diyerek, bu büyük tehlikeyi  küçümsüyordu.

Bu silahlı güçle sadece 1990’lı yıllarda etkin bir mücadele dönemi yaşanmış ve PKK ya büyük darbeler vurulmuştur. 2002 yılından itibaren görevli hükümet döneminde PKK ve Irak’ın kuzeyindeki Kürt Özerk Bölgesi  Güçleri ve Suriye’nin kuzey batısındaki PKK uzantısı olan YPG ve müştereklerini Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kahredici gücü kullanılarak etkin bir mücadele ne yazıkki yapılamamış ve son yıllarda  ağırlıklı olarak Kuzey Irak ve Kuzeybatı Suriye sınırlarına yönelen bu silahlı mücadelede çok sayıda Mehmetçik şehit düşmüştür. Son 22 yılda da PKK’ya ve YPG’ye silahlı etkin ve kahredici bir darbe vurulamamıştır. Bunun en önemli nedeni bu son dönemde etkin ve sonuç alıcı bir silahlı mücadele yapılacağı yerde zaman zaman yurt içindeki bu bölücü teröristlerle açılım ve müzakere süreci yaşanmış olmasıdır. Oysa teröristlerle müzakere değil mücadele edilmelidir. Bu evrensel bir savaş kuralıdır. Meğerki sizle mücadele eden bu teröristler silahlarını teslim etsinler.

Bu nedenle sonuç olarak diyebiliriz ki, 10 Ağustos 1920’de 104 yıl sonra Türk’ün idam fermanı olan Sevr güncellenerek yeniden hortlatılmak istenmektedir.

Türk’ün idam fermanı olan Sevr’in 62. maddesinde kurulması öngörülen Kürdistan’ı kuzey Irak ve Suriye’nin kuzey batısında kurma çabaları sürmektedir. Aynı faaliyet (elbette bu bir hayaldir) ne yazıkki  sevgili yurdumuzun doğu ve güneydoğu bölgesi içinde emperyal güçler ve onların işbirlikçilerince sürdürülmektedir.

ABD’nin Ortadoğu’daki Jandarması, soykırımcı İsrail, Sevr’in günümüzdeki güncellenmesi olan  Büyük Ortadoğu Projesinde (BOP) başat rolü üstlenmeyi sürdürmektedir.

Şöyle ki; hem Irak’ın kuzeyinde hem de Suriye’nin kuzey batısında kurulması planlanan ABD’nin ve İsrail’in maşası Kürt Özerk Yönetimleri yani bu kukla devletçikler vasıtasıyla İsrail’in Türkiye Cumhuriyetinin güney sınır komşusu olması amaçlanmaktadır. Bu oluşuma karşı gerek iktidar ve gerekse muhalefet partileri TBMM’de bir ve beraber olarak şiddetle karşı çıkmalı, PKK ile YPG ile arasına kesin bir mesafe koyamayan DEM Partisi bu konuda anayasamızda belirtilen yetkililerce kesin olarak uyarılmalı bu parti uyarılmaları kulak arkası ettiğinde Anayasa’daki hükümler ve Siyasi Partiler Kanunu’nda yazılı hükümler DEM Partisi için kesin olarak uygulanmalıdır.

Türk Milleti’nin çelikleşmiş bir ifadesi olan Türk Silahlı Kuvvetleri, SEVR Antlaşması’nın yeniden güncellenmesi için yurt içinde sevgili ülkemizi parçalamak ve yine güney sınırlarımızda İsrail adına kukla devletçikler kurulması için mücadele eden bölücü teröristlere karşı kahredici gücünü göstermeli, Türk Milleti şanlı ordusuyla bir ve beraber olmalı, güney sınırlarımıza dayanarak bize komşu bir devlet kurmak isteyen 40 bin Filistinli’nin (masum çocukların ve kadınların) katili olan soykırımcı İSRAİL’in başta ABD ve diğer emperyal güçlerin desteğiyle güney sınırlarımızda egemen olmasına ve 104 yıl sonra Sevr’in hortlatılmasına asla izin vermemelidir.

Google News Mudanya Haberleri Telegram MUDANYA Kanalı
Haber Editörü : Tüm Yazıları
Hukukçu| Mudanya Mektubu
YORUM YAZ