“Katil” Truman Doktrini’dir! Stalin Doktrini ise “suça” yardım ve yataklık etmiştir!
Ülkemizde “Neyin ve de kimin/kimlerin Katili” olduğu konusuna bu yazının sonunda geleceğiz.
İkinci Dünya Savaşı galiplerinden ikisi olarak, ikisi de sözleşmiş gibi, savaşın hemen ardından,
1) “Sovyet Rusya”nın tarihi hedefi olarak hem Boğazlar’dan en azından, hak isteyip, hem de (güya kendisi için istemiyormuş gibi nedenleri bu yazının konusu olmayan) Kars, Ardahan ve Artvin’i Türkiye Cumhuriyetimizden isteyen Stalin Doktrini!
2) “Komünizm tehdidi” altındaki ülkelere şart da sürerek, mali ve askeri yardım yapacağını deklare edip burada Türkiye Cumhuriyeti’ni birinci sıraya alan Truman Doktrini!
Türkiye Cumhuriyetimizin o gününden bu günlerine kadar uzanan yaklaşık 80 yıllık “sosyolojik / ekonomik / politik” “…kimi bilmem ne bela” gibi çöken iki doktrin!
Amaçları: Kuvâ-yı Milliye ile “Kurtuluş”a, Kurtuluş’tan “Devrimler” ile Taçlanmış Kuruluşumuza / Cumhuriyetimize ulaşan Türkiye Cumhuriyetimizi ya kendi istedikleri yolda kullanmak ya da yok etmek!
Buyurun bakalım…
Uğur Mumcu’nun “45’lerin Cadı Kazanı” tanımını “içerden dışarıya yayıp” esas alırsak; zamanın T. C. Devletimiz bu süreçte “Stalin Doktrini’ni” hemen reddetmiştir, tabii.
Ve fakat ekonomide beş yıllık planlardan vazgeçilmesini ve de eğitimde de “Köy Enstitülerini” kapatılmasını isteyen “(1947) Truman Doktrini”ne T. C. Devleti(miz) olur vermek zorunda kalmıştır.
Bir vatandaş olarak benim kanaatim; o yokluklu savaş yılları ve sonrası “Stalin Doktrini’ne karşı “yalnızlık” hissi ile hareket edildiği yönündedir.
GELELİM “KÖY ENSTİTÜLERİ’NE;
Kaç tarihinde kuruldu? Kurucuları? Ne amaçla kuruldu? Nerelerde kuruldu? Uygulanan eğitimin özellikleri? Ders alanları? Neler kazandırdı? Yüksek Köy Enstitüsü? Başardıkları? Eleştiriler?
Neden kapatıldı? Bu sorular ve cevaplarını ilgili; Üniversiteler, kitaplar, makaleler, vakıflar/dernekler yayınları ve ila başka kaynakların yanında konu ile ilgili kısa öz ve tam tanımlı görsel kaynak olarak “Çağ Üniversitesi / Mersin”in sitesinde de bulabilirsiniz.
De, ancak biz bu konuda bir toparlama yapıp; manşetimizde duyurduğumuz “Katil Doktrinin” isteği doğrultusunda Köy Enstitüleri’nin işlevsel olarak kapatılmasının ne gibi “can yakan” sonuçları oldu, ona geçeceğiz.
Köy Enstitüleri’nin yasası 17 Nisan 1940’ta çıkarılmış. Harf sırası ile açılan Köy Enstitüleri:
Akçadağ/Malatya (1940), Akpınar/Samsun (1940), Aksu/Antalya (1940), Arifiye/Adapazarı(1940), Beşikdüzü/Trabzon (1940), Cılavuz/Kars (1940),Çifteler/Eskişehir(1939), Dicle/ Diyarbakır (1944),
Düziçi/Adana (1940), Ernis/ Van (1948), Gölköy/Kastamonu (1939), Gönen/Isparta (1940), Hasanoğlan/ Ankara (1941), İvriz /Konya (1941), Kepirtepe/Kırklareli(1939), Kızılçullu/İzmir(1939), Ortaklar/ Aydın (1944),Pamukpınar/Sivas (1941), Pazarören/Kayseri (1940), Pulur /Erzurum (1942), Savaştepe/Balıkesir (1940),
Ülkemizde, “tren yollarına yakın ve tarıma elverişli” 21 Bölgeye dağıtılarak “Cumhuriyet Devrimimizin” son atağı olarak yerini almış bu Köy Enstitülerimizde;
…Her mezunun öğretmenlik diplomasında bir “iş” ve bir de ‘tarım’ faaliyeti ek branş olarak belirtildiği,
…Her öğrencinin bir müzik aleti çalmasının zorunlu olduğu,
…sisteminin geliştirilmesi , aksaklıkların düzeltilmesi amacıyla hafta sonlarında öğrencilerinde katıldığı Cumartesi toplantılarının yapıldığı
(demek ki neymiş? 1940 ile 1946 arasından bahsediyoruz.)
…Ders alanları: Kültür dersleri, Ziraat ders ve çalışmaları, teknik dersler ve çalışmaları olduğu
…Kazanımlar; 15 bin dönüm tarla, (milyonlara varan) dikilen fidanlar, (1.2 dekarı aşan) bağlar ve büyüklü küçüklü gerekli inşaatlar, yollar, su depoları, tarım depoları uygulama okulları ve elektrik santrallerinin yapıldığı
Ve de,
…Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nde; köy incelemeleri merkezi ve Köy eğitimi ile ilgili diğer personeli yetiştirme(nin yanında)bir de Yüksek Köy Enstitüsü’nün açıldığı…
BİR “EĞİTİM, ÖĞRETİM, KIRSALDA ÜRETİM” SÜRECİ!
Bütün bu İlerici/Devrimci Eğitim programının sonucu yukarıdaki haritada görülen 21 bölgede “Köy Enstitüsü Mezunu Öğretmenlerin” Köylerimizden başlamak üzere “Toplumun üretim ve yaşam biçimine” Cumhuriyet Devrimimizin gösterdiği yolda “ilerleme” anlamında katkısı; olumlu ve veyahut o dönem etken olan başta feodalite olmak üzere karşı çıkanlar açısından olumsuz etkileri hissedilmeye başlanmıştır. Hem de öyle ki; BMM’sinin içinden çıkıp,girdiği ikinci genel seçimde iktidar olan partinin 1946’da kurulmasına vardıracak kadar etkili olmuştur.
KÖY ENSTİTÜLERİ’NİN “İŞLEVSEL OLARAK KAPATILMASI”
Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in ayrılma yılı Ağustos 1946’dır. Ardından MEB İlk Öğretim GM İsmail Hakkı Tonguç Eylül 1946’da ayrılmıştır. Ve arkalarından da MEB İlk Öğretim Genel Müdürlüğü Şube Müdürü Ferit Oğuz Bayır ayrılmıştır. Bu ayrılmalar hep görev yeri değiştirme olarak gerçekleştirilmiştir.
İşte, Köy Enstitülerimizin “İşlevsel olarak kapatılması” Ağustos-Eylül 1946 ya tekabül eder.
“KATİL DOKTRİN’İN BU AYRILMALARDAKİ DOĞRUDAN ETKİSİ :
Türkiye Cumhuriyeti Devletimiz, Milli Eğitim Bakanlarımız Mustafa Necati’den, Saffet Arıkan’a ve Hasan Ali Yücel’e kadar eğitim devrimimizdeki “son atağımız” olan Köy Enstitülerine ulaşmıştır. 1940-1946 dönemi MEB Hasan Ali Yücel, MEB İlk Öğretim GM İsmail Hakkı Tonguç ve Şube Müdürü de Ferit Oğuz Bayır’dır ki Köy Enstitüleri Programını bir hakkın uygulayan “kadro”dur.
Ancak, İ.H. Tonguç’un F.O. Bayır’a yazdığı mektubundan “Cumhurbaşkanı İsmet İnönü”nün, dış ve iç baskılar çok büyük anlamında, “…Elinizi çabuk tutun…” diye İ.H. Tonguç’u uyardığını öğreniyoruz.
Başka bir deyişle Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün kendisinin atayıp destek verdiği bu “kadroyu korumak” adına görev yeri değişikliği mecburiyetinde kaldığı ortadadır..
İşte; yazımızın başında ikinci paragrafta değindiğimiz “Katil Doktrinin” öne sürdüğü “Köy Enstitülerini Kapatma” şartının amacı; yukarı paragraflarda ele aldığımız, 1940-1946 beş yılı okul-bir yılı köy okullarında görev olmak üzere, KÖY ENSTİTÜLERİNİN ALTI YILLIK “MUHTEŞEM EĞİTİM, ÖĞRETİM ve KIRSALDA ÜRETİM TARİHİ”dir! Ve bu tarih bizimdir!
Bu öyle bir “eğitim öğretim tarihi ki” Enstitü’den mezun olan öğretmenlerimiz köylerimizde Cumhuriyet Devrimimizin kuruluş dönemimizin “Eğitim, öğretim, kırsalda üretim fedaileri” olarak yerlerini almışlardır.
Kendilerini ülkülerine, toplumlarına adamış “Köy Enstitülü Öğretmenlerimizin” mücadele anılarının önünde saygı ile eğiliyorum. Ne mutlu onlara ve onları eğitip o “göreve” gönderenlere!
İŞTE TRUMAN DOKTRİNİ’NİN KAPATILMASINI İSTEDİĞİ “KÖY ENSTİTÜLERİ’NİN” ASIL “SUÇU!”:
“KÖY ENSTİTÜLERİNİN ORTAYA KOYDUĞUBEŞ YIILIK “MUHTEŞEM EĞİTİM ÖĞRETİM ÜRETİM TARİHİ”nin ardından gittikleri görev yerleri köylerdeki “Muhtar ve İmam” “erk”ini, toplum içinde ki işlevleri açısından “Muhtar, Öğretmen ve İmam” sıralamasına dönüştüren
“Köy Enstitülü Öğretmenliğin/Öğretmenlerin” mücadelelerindeki başarıları, toplum içindeki duruşları ve her köyde yakıp “Cumhuriyet Devrimimize” selam gönderen “çoban ateşleriyle” köylerimizi aydınlatmalarıdır!
Köy Enstitüleri; açıldı, köylerde bunlar oldu. Kapatıldıktan sonra da, köylerde “Muhtar, İmam” “erk”ine geri dönüldü! “Öğretmen” ise sıradan memurluğa indirgenip “öğretmenler odasına” geri gönderildi.
BU SAYEDE “FEODALİTENİN YÖNETİMİ ALTINDAKİ DİN-TARIM TOPLUMUNA” ”Köy Enstitülerinin açılışından itibaren, altı yıllık BİR ARADAN SONRA GERİ DÖNÜLMÜŞ OLDU.
Bunun beş yılı KE’de eğitim + bir yılı da köy okullarında öğretmenlik süresidir.
Bu konuda başka lafa ne hacet?
Evet, dünya çapında yankılanmış “Eğitim, Öğretim, Kırsalda Üretim Programı” ile Köy Enstitülerimizin 1946 yılı sonunda işlevsel olarak kapatılması ile başlayan sürece, 78 yıllık devlet ve toplum yaşamımızın diğer gelişmelerini ve ilgili “disiplinler” üzerindeki değişimleri ihmal ederek baktığımızda, “sosyolojik, ekonomik, politik” olarak bu günleri görmemizde payı büyüktür.
1944’DE AÇILAN DİCLE / DİYARBAKIR KÖY ENSTİTÜMÜZÜ HATIRLATARAK:
Tavşantepeli olup katledilmesi ile bütün Türkiye’yi yasa boğan 8 yaşındaki “Narin”in kabrine, ilkokul önlüğü yerine bırakılan “Gelinlik”, “Feodalitenin yönetimi altındaki din-tarım toplumunun” kız çocuklarına biçtiği “rolün” “can yakıcı” bir nişanesidir.
Burada bu “anneyi”, çocuğunun kabrine gelinliği bırakması eyleminden dolayı kınamamak lazımdır. O’nun da; o köy ve o yörede ki sosyolojik yapının en azından “kültürel kurbanı” olduğu görülüyor. (Bu yorumum sadece gelinliği bırakması ile ilgilidir.)
Bu elim olay;
– malum kurslarda ki istismara uğrayan çocukların çığlıklarını,
– gazetelere göre bir “cemaate” bağlı bir “vakfın” kurucusu “hoca bozuntusunun”, öncelikle insanlığından, “kuldan utanmadan, Allah’tan korkmadan” 6 yaşındaki kızını sözüm ona, dini nikaha vermesi karşılığında işlediği suçu ve aldığı cezayı,
bir kez daha ve “derin” biçimde hatırlattı topluma…
‘Narin Çocuk Kriminal Olayı’na salt işlenen cinayet olarak bakıldığında da “cenazesinin” bulunmasından öncesi ve sonrası halen süren sorgulamalar/tutuklamalardaki “gizem”in “tam ödüllük bir mafya filmi” hikayesine dönüştüğü de ayrı bir vakıa olup, bundan sonrası “Cumhuriyet Savcılığımızın” çözeceği bir konudur.
ÖTE YANDAN 1939 AÇILAN KEPİRTEPE/KIRKLARELİ KÖY ENSTİTÜMÜZÜ HATIRLATARAK;
Bu arada “bazılarının”; kadın/erkek, genç/yaşlı fark etmeden, kent Sokaklarında tanık olduğumuz, ellerinde “şirin canavar cep telefonu” ile “yatak odası kıyafeti ve ila ve hatta plaj kıyafetlerinin” birbirine karıştığı kıyafetleri ile sokak, çarşı gezintileri/yaşamları ile“kendi gösteri dünyalarını” yansıtan yaşam kültürleri,“Tavşantepe’deki yaşamın” zıt kutbu olarak göz önündedir.
Bu “konu”, “reelsosyal durumun” getirdiği “sonuçlar” anlamında başlı başına bir yazı konusu olduğu için bu “zıt kutup bölümünü” burada kesiyorum…
NE DEMEK Mİ İSTİYORUM?
Bir tarafta Tavşantepeli “Narin Çocuk”, öte tarafta Tekirdağlı“Sıla Bebek”!..Ve diğer vakalar maalesef!…
BAŞKA LAFA NE HACET?!?
Evet, Köy Enstitülerimizin işlevsel olarak kapatılmasından sonraki son 78 yıllık süreçte “Eğitim, Öğretim, Üretim” adına “Cumhuriyet Devrimimizi” tamamlamak üzere çok mücadeleler verildi. Bu mücadeleler içinde suikastlar başta, ”Devrim Şehitlerimiz” ışıklar içinde yatsınlar.
Ancak bu mücadelede “şimdilik”; neo liberaller ve feodaliteyi yedeğine almış gerici politikalar galip geldi!
Yaşamının son çeyreğine girmiş bir “Aydınlanmacı Cumhuriyetçi Yurttaş” olarak kendi payıma “mahcubum”!
KATİL! AYAĞA KALK! SUÇLU SENSİN!
İŞTE; NARİN ÇOCUĞUN DA, SILA BEBEĞİN DE KATİLİ “KATİL DOKTRİNDİR”! “TRUMAN DOKTRİNİ”!
ÇÜNKÜ, CUMHURİYET DEVRİMİMİZİN SON EĞİTİM ATAĞI OLAN KÖY ENSTİTÜLERİMİZİN “KOMÜNİZMLE MÜCADELE” ADI ALTINDA BU DOKTRİN TARAFINDAN KAPATTIRILMASI İLE DÜNYANIN GIPTA İLE İZLEDİĞİ “EĞİTİM, ÖĞRETİM, KIRSALDA ÜRETİM DEVRİMİMİZİN” SEKTEYE UĞRATILIP; SOSYOLOJİK, KÜLTÜREL VE EKONOMİK GELİŞMEMİZİN ÖNÜNE SET VURDUĞU İÇİN “KATİL”; TRUMAN DOKTRİNİ’DİR”!