Yenileniyor
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyon
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkari
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • İstanbul
  • İzmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • K.Maraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
--
--
--
--

Aşk22881 defa okundu

kategorisinde, 07 Ağu 2025 - 01:56 yayınlandı.
Aşk

İnsan doğası gereği yalnız bir varlıktır. Hiç kimse başka birinin bilincine tamamen erişemez; kimse başka birinin yerine acı çekemez, ölemez. Bu da insanın varoluşsal düzeyde yalnız kılar. Yalnızlık burada sadece sosyal bir durum değil, metafizik bir gerçekliktir.  Varoluşçu filozoflar, özellikle Heidegger ve Sartre, insanın en temel kaygılarından biri olarak yalnızlığı işaret ederler.

İnsan yalnızdır. Aşk, işte bu yalnızlık hissine çok güçlü bir yankı, bir cevap verir. Arkadaşlık ya da sosyal ilişkiler yalnızlığı bir süreliğine unutturabilir; ama aşk yalnızlık duygusunun bizzat anlamını değiştirir. Aşk, insana tamamlanmışlık hissi verir.

Kişi aşk yoluyla şunu deneyimler. Ben yalnız değilim. Birisi beni görüyor, hissediyor, anlıyor ve tamamlıyor.

Aşk, yalnızlığın yarattığı derin ve kesintisiz boşluk duygusunu tatmin eden en yoğun ve etkili bağdır. Çünkü aşkın doğası gereği kişi, kendisini sevdiğiyle bütünleşmiş hisseder. Aşkta kurulan bağ o kadar güçlüdür ki, ben ve sen ortadan kalkar. Bu hal, bireyin kendisini eksik hissetmediği nadir anlardan biridir.  “Artık ne ben kalır ne de sen Sadece o kalır” demiştir Mevlana. Psikanalisttik perspektiften J. Lacan ise aşkı eksiklik üzerinden okur. İnsan varlığındaki temel eksikliği bir başkasında tamamlamaya çalışır. Ve aşk bu eksikliğin telafisi için en kuvvetli imgeyi sağlar. Aşık olan birey, geçici de olsa bu temel eksikliğin üstesinden gelmiş hissine kapılır.

İnsan varoluşsal eksikliğini gidermek için sürekli bir ilişki kurma uğraşı içerisindedir. Ve her ilişkide kurulan ruhsal bağ insanın varoluşsal yalnızlık duygusunu telafi etmeye yöneliktir.

İnsan sadece fiziksel varlığıyla değil, zihinsel, duygusal ve ruhsal boyutlarıyla da ilişkiye girdiği herkes ve her şeyle bir tür ‘görünmez bağ‘ oluşturur. Bu bağlar, klasik fizik açısından görünmez olsa da kuantum fiziğin ortaya koyduğu ‘dolanıklık‘ kavramıyla ilişkili düşünülebilir. Yani görünmez bağlar mesafeden bağımsız birbirini etkiler. Kar sıcaklık ile fiziksel temasa girdiğinde etkileşime girer. Ama insan ilişkilerinde etkileşim mekana bağlı değildir. Çünkü insan ilişkilerinde yakınlık fiziksel mesafeden bağımsız,  ruhun kurduğu bağ ile alakalıdır. Bu bağların gücü ve yoğunluğu, ilişkinin anlamına, süresine ve duygusal derinliğine göre farklılaşır. Yeni tanışılan biri ile bağ henüz zayıftır. Çünkü ortak deneyimler, duygusal paylaşımlar ve derin bir ruhsal rezonans henüz kurulmamıştır.

Bu bağın kopması, kişide anlamlı bir kayıp hissi yaratmaz; çünkü kuantum benlik açısından bağ zayıf olduğundan enerjisel bir boşluk oluşmaz. İlişki henüz kişinin varoluşsal bütünlüğüne derinlemesine dokunmamıştır. Aşk ise bu durumu tamamen farklılaştırır. Çünkü aşk ilişkisi kuantum benlik düzleminde oldukça yoğun ve güçlü bir bağ yaratır.

Aşık olunan kişiyle kurulan bağ, kişinin enerjisel, ruhsal ve duygusal benliğine derinlemesine işler. Kişi, sevdiği kişiyle oluşturduğu bu bağ sayesinde kendini tamamlanmış ve anlamlandırmış hisseder. İlk defa ben tamım hissiyatını yaşar. Kişi, yaşamını bu bağ üzerinden tanımlar. Çünkü varoluşsal anlamda etkisi o kadar güçlü ki diğer yaşam pratikleri, ilişkileri aşkın etkisi karşısında zayıf kalırlar. Fakat, böyle güçlü bir bağın kopması, kişinin benliğinde derin bir boşluk oluşturur. Çünkü aşk ilişkisiyle oluşan bu güçlü bağ kişinin varoluşunun bir parçası haline gelmiştir. Bağın kopması, kişinin benliğinde ciddi bir enerjisel boşluk yaratır. Bu boşluk, kişinin kendisini eksik, kaybolmuş ve anlamsız hissetmesine neden olur. Aslında aşkta kaybedilen şey sevilen kişi değil, kişinin sevilen kişiyle birlikte anlamlandırdığı kendi benliğinin parçası yitirilmiştir. Yani,aslında kendisini kaybetmiştir.

Aşkta ben ve sen ayrımı silikleşir.  Aşık olan kişi artık sadece ben değil, aynı zamanda sen-dir. Platon’un Şölen diyaloğunda yer alan mit aşkta anlam kazanır. İnsan bir zamanlar bütündü, Zeus onu ikiye böldü ve şimdi herkes o eksik yarısını aramaktadır. Aşk bu eksikliği telafi etmenin en derin yoludur. Aşkta kişi, kendi benliğinin sınırlarını aşarak bir başkasının varlığında çözülür. Bu çözülme, yok oluş değil, daha yüksek bir varlık haline geçiştir. Dervişe aşk nedir diye sormuşlar. Derviş;  çaydaki şekerdir demiş. Bardak, tabak, kaşık, çay birbiri ile temas eder. Ancak bu temasta hiç biri diğerinin varlığını değiştiremez. Bunlar arasında  yan yanalık vardır. Hepsi kendi varlığını değiştirmeden korur. Şeker ise çayın içinde ama görünmez. Tadı çayın tümüne yayılmıştır. Varlığı çayın her damlasında hissedilir. İşte aşk, çaydaki şeker gibidir. Varlığını eriterek daha yüksek bir varlıkta birleşmektir.

İnsan yarımdır. Çünkü yalnız olmak yarım olmaktır. Aşk geçicide olsa insana yarım kalmışlığını unutturur. İki ruh bir duyguda ortak olur.

Artık ikisi de hep aynı yerde, hep aynı zamanda yaşar.

Google News Mudanya Haberleri Telegram MUDANYA Kanalı
Haber Editörü : Tüm Yazıları
YORUM YAZ