“Bütün diğer iyilere, hoş şeylere sahip olsa da bir kimse dostsuz yaşamayı tercih etmez.” Aristo (MÖ 384- MÖ 322).
“Ruh erdemin etkisiyle kendine benzeyen başka bir ruha yaklaşır.” Cicero (MÖ 106-MÖ 43)
Dostluk nedir? Sorusu bir tanım sorusudur. Hepimizin zihninde dostluğun ne olduğuna dair düşünceler mutlaka vardır. Hiç düşünmeden dostluk nedir sorusunu zihnimizde hazır halde bulunan düşüncelerle hemen cevaplaya biliriz. Ama işin aslı gerçekten öyle midir?
Her hangi bir kavramı ne zaman düşünmeye başlarsak, düşündüğümüz kavram hakkında çok az şey bildiğimizi görürüz. Sokrates, diyaloglarını tanımlar üzerinden yürütürdü. Karşısındaki kişiye (adalet, eşitlik, insan…) nedir sorusunu yönelterek onu tanım yapmaya zorlardı. İlk başta kişi kendinden çok emin bir şekilde bilgisine tam güvenerek cevap verirdi.
Sokrates kavramı açtıkça kişi bilgisinin gittikçe zayıfladığını görür ve en sonunda tek bildiğinin hiçbir şey bilmediği olurdu. Bizler ne kadar da çok şey biliyoruz. Goethe, çağdaşlarına az da olsa haysiyetli davranın diye içten gelen bir serzenişte bulunmuştu. Bu çağda yaşamış ve bu çağın övünç kaynağı olan bilmişliğin kibrini görmüş olsaydı az da olsa haddinizi bilin derdi belki de…
Tanım bir kavramın anlamını belirleme işlemidir. Bir kavramı tanımlamak, kavramın anlamını açık hale getirmektir. Tanım, dil içerisinde ve pratik yaşamda “Nedir?” sorusuna verilen bir yanıt olarak karşımıza çıkar.
Çocukların konuşmaya başlayıp çevrelerini anlamlandırmaya başladıklarında en fazla kullandıkları “Bu nedir?” kelime grubudur. Çocuk sorduğu soruya verilen cevaplara bağlı olarak çevresini anlamlandırır. Her hangi bir kavramı tanımlamak çok ciddi bir zihinsel süreç gerektirir.
Bir de yapacağımız tanım nesnel bir tanım değil de adsal bir tanımsa o zaman kavramı tanımlayabilmek daha da zorlaşacaktır. Dağ kavramı nesnel bir kavramdır. Sağlıklı düşünen her zihin yaklaşık olarak aynı dağ tanımına ulaşabilir. Dost, arkadaş, aşk gibi kavramların tanımları ise nesnel değildir. Doğada; dost, aşk, sevgiyi deneyle- gözlemle gösteremeyiz. Bu kavramlar insan zihninin oluşturduğukavramlardır. Adsal tanımlar belli bir dilsel uzlaşımın ürünüdürler. Adsal kavramların tanımlarını açık hale getirebilmek için kavramın karşıtını bilmek gerekir. Çünkü karşıt kavramlar birbirlerini açık ve anlaşır hale getirirler. Gece olmasaydı gündüzü bilemezdik. Çirkin olmasaydı güzeli göremezdik.
Dostluk- düşmanlık karşıt kavramlar gibi görünürler. Dostluk ve düşmanlık insanın iki ayrı duygu durumu üzerinden temellenir. Dostluğun temelinde sevgi buna mukabil düşmanlığın temelinde nefret vardır. Sevgi yakınlaştırır. Düşmanlık uzaklaştırır. Empedokles (MÖ 492-432) sevgi şeyleri birbirine yaklaştırırken, nefret şeyleri birbirinden uzaklaştırır der. Ve evrenin meydana gelişini ve evrenin devinimini bu iki kuvvete yani sevgi ve nefrete bağlar. Dostlukta iki ayrı ruhun bir araya gelmesi, yakınlaşması vardır.
Eskiler, enis-i ruh demişlerdir dostlara. Candaş olma, can kardeşliğidir dostluk.
Nefrette ise tam tersi bir duygu durumu vardır.
Dostluğun temelinde sevgi vardır. Ama her sevgi durumu dostluk doğurmaz. Duygusal bağlılıklar tür olarak birbirinden farklıdır. Anne-çocuk ilişkisinde, öğrenci- hoca ilişkisinde, karı-koca ilişkisinde farklı sevgi halleri yaşanır. Anne- çocuk, karı-kocaarasında dostluk olamaz. Çünkü buradaki sevginin doğası, dostluktaki sevginin doğasından farklıdır. Annenin çocuğuna sevgisi istemsiz, iç güdüsel bir sevgidir. Karı-koca arasındaki sevgiye cinsel haz eşlik eder. Dostluğun doğasındaki sevgide bilinçli bir tercih vardır. Sevginin doğasındaki farklılıklara bağlı olarakfilozoflar dostluğu da türlerine ayırmışlardır.
Yararlılığa bağlı dostluk:Bazıların dostluklarının kaynağında yarar vardır. Birbirlerini kendi özlerinden dolayı sevmezler. Gerçekten sevdikleri kişi değildir, ondan bekledikleri çıkarlardır.
Birbirlerinden elde ettikleri her hangi bir iyilik (yarar) için severler. Dostluklarının sebebi ortak iyiliktir. Oysa yararlılık sürekli bir şey değildir. Dostluklarının sebebi yani yararlılık ortadan kalktığında dostlukları da yok olur. Çünkü bu dostlar kendilerinden dolayı birbirini sevmezler sadece çıkarlarını severler. Dostluklarının temelinde çıkar vardır. Çıkar bittiğinde dostlukta biter. İleriki yaşlarda daha çok yarara dayalı dostluklar kurulur. Şikayetler ve suçlamalar yarara dayanan dostluklarda ortaya çıkar. İki dost dostluklarının oluşma nedeni olan menfaatleri elde edemediklerinde şikayetler ve suçlamalar başlar. Ve sonunda ortak yarar bittiğinde dostlukta biter. Yarara dayalı dostluk çıkarcı kişilerin dostluğudur.
Hazza dayalı dostluk: Daha çok gençlerde görülen dostluk türüdür. Çünkü gençler tutkunun etkisinde yaşarlar. Gençler kişisel olarak hoşlandıkları şeyin ve anın peşinden koşarlar. Dostluklarının temelinde hazları vardır. Aynı karaktere sahip ve ortak hazları yaşadıkları kişiler ile dost olurlar. Gençlik ateşli bir coşkunluk halidir. Bu çağda duyguların şiddeti aklı bastırır. Gençlerin seçimleri duygularının etkisi altındadır. O yüzden gençlik çağındaki dostluklar çok şiddetli ama kısa sürelidir. Fakat yaşları ilerleyince hoşlarına giden şey aynı kalmaz, duygularda eski coşkunluğunu yitirir. Bu nedenle gençler çok çabuk dostluk kurarlar ve dostlukları kolayca terk ederler. Çünkü onların dostlukları kendilerine haz veren şeyle değişir ve gençlik çağında hazlar ani değişir.
Yarara ve hazza dayalı dostluk dost gibi görünür. Yarara ve hazza dayalı dostluk gerçek dostluk değil, sıradan dostluklardır. Çünkü dost oldukları kişileri kendi özlerinden dolayı yani onu o olduğu için sevmezler. Onları bir araya getiren dost yapan ya yarardır ya da ortak hazlardır.
Gerçek dostlukta olmaması gereken haset, kıskançlık, çekememe bu dostluklarda çok sık görülür.
Gerçek dost seni sen olduğun için sevendir. Montaıgne ye (1533-1592) neden dolayı arkadaşını (Boetie) sevdiğini sorduklarında. “Çünkü o oydu ben de bendim” diye cevap vermiş. Erdem bakımından da en mükemmel dostluk budur. Hem süresi bakımından hem de diğer özellikleri bakımından yetkin bir dostluktur. Çünkü dostlara ait olması gereken tüm nitelikler bir aradadır. Bu dostlukta ortak yarar da var, dostlar arasında ortak hazlarda var. Ruhları birlik içinde yürür. Akıl da duygu da bu dostlukta uyum içerisindedir. Birbirlerinin ruhlarını kendi ruhları kadar iyi tanırlar. Aralarındaki bağ o kadar sıkı düğümlenmiş ki, ilişkilerinde tam bir eşitlik ve güven vardır.
Bu dostlukta insan kendine nasıl davranıyorsa, dostuna da öyle davranır. Eskiler, insanlar dost olduklarında artık adalete ihtiyaç yoktur demişlerdir.
Çünkü gerçek dostluğun doğasında adaletin en yüksek ifadesi bulunur.