İlahi kitaplarda anlatılan Adem ve Havva’nın Cennetten kovulması kıssasında öğrendiğimiz şey Adem ve Havva’nın hissettikleri ilk duygunun utanma duygusu olduğudur. Adem ve Havva çıplaklıklarını birden fark edip utanmışlar ve buldukları ilk şeyle, yapraklarla kendilerini örtmeye çalışmışlardır. İnsanda utanma duygusunun oluşması için kişinin kendisinin farkında olması yani bir bilinç durumunun olması gerekir. Çocuklarda ya da akıl rahatsızlığı olanlarda bilinçten söz edemeyeceğimize göre onlarda utanma duygusu aramamız abes olur.
Bazı duygular doğuştandır sonradan kazanılmaz açlık duygusu, hayatta kalma duygusu gibi. Bazı duygular ise sonradan kazanılır. Utanma duygusu sonradan, yaşam içerisinde kazanılan bir duygudur. İnsanın diğer insanlarla kurduğu ortak yaşamın içerisinde gelişir. Ortak yaşam insanın doğal güdülerinden feragat etmesi, onları kontrol etmeye başlaması ile ortaya çıkmıştır. İnsan doğal güdülerini kontrol altına alarak medeniyet düzeyine yükselmiştir. Vahşi ve medeni insan arasındaki en büyük fark birincisinin güdülerini kontrol etme becerisinin zayıf olması ikincisinin ise güdülerini kontrol yeteneğinin güçlü olmasıdır.
Yazıda bahsettiğimiz utanma duygusu psikolojik zayıflıktan kaynaklanan kişinin yaşam içerisindeki üretkenliğini çökerten utanma duygusu değildir. Bahsettiğimiz utanma duygusu insanın insan olma bilincine katkı sunan üretken bir duygudur. Bu duygu kaynağını sağduyudan (ortak akıldan) alır. Bu duygu kişiye mensup olduğu toplumun değerlerini, insanlığın değerlerini göz ardı etmemesini telkin eder. Böylelikle kişi ortak değerlerin yaşanmasına pozitif katkı sunarak kollektif ruhun taşıyıcısı haline gelir. Gerçek utanma duygusu kişiliğin sağlıklı gelişmesine ve toplumun birlikteliğine her zaman olumlu katkı sunmuştur.
Yasanın uygulamasında zorunluluk vardır. Yasada yapmalısın değil, yapacaksın bildirimi vardır. Yasa nettir, tartışmaya açık değildir. İstek cümlesi ile ifade edilmez, emir cümlesi ile ifade edilir. Hırsızlık yapmamalısın bir istek cümlesidir. Ama; hırsızlık yapmayacaksın, bir emir cümlesidir. Dinin emirleri de inanları için emir hükmündedir. Zorunluluk barındırır. Utanma duygusu zorunluluk alanlarında (yasa-günah) aranmaz. Utanma duygusu görgü alanında ortaya çıkar. Bir kişinin ben yasalara uymuyorum istediğim gibi davranırım özgürlüğü yoktur. Yasasız bir özgürlük anlayışı vahşi özgürlüğüdür. Ama yasalara uyup görgüsüzce yaşayan olabilir mi? Olur. Görgü; Toplumun örfinden, geleneğinden, insanlık mirasından damıtılarak oluşturulmuş basit biçimli, incelik gerektiren, hassasiyet gerektiren kurallarıdır. Basit kurallardır ama önemlidir. Çünkü görgü, bir toplumun ruhsal kimliğini yansıtır. Yaşamdaki tavrımız, yaşam biçimimiz görgümüzün göstergesidir.
Görgü öğrenilen bir şeydir. Doğuştan görgülü olunmaz. Çevre ile girilen ilişkide ortaya çıkar. Çevrenin mahsulüdür. Görgünün temeli ailede ve okulda oluşturulur. Görgü erken yaşlarda kazandırılır ki kişiliğin oluşumunda yer alsın. Erken yaşta kazandırılan görgü kuralları insanda utanma duygusunun (Freud-cu literatüre bağlı kalarak süper egoda diyebiliriz ) oluşmasını sağlar. Utanma duygusu insanın davranışlarını kontrol eden içsel bir mekanizma gibidir. Nasıl ki yasa toplumu bir düzen içersinde hareket etmesini sağlıyorsa ve yasaya uygun hareket etmeyenler yasanın belirlediği ceza ile cezalandırılıyorlarsa utanma duygusu da insanın görgüsüzce hareket etmesini engellemek için sürekli kişiyi iç sesle uyarır. Kişi görgüsüzce yapmış olduğu bir davranış sonucunda psikolojik olarak rahatsızlık (hicap) hissediyorsa bunun nedeni kişinin içsel uyarıcısı olan utanma duygusudur. Utanma duygusu insanın davranışlarını kontrol ederek, kişiyi abartıya, gösterişe, kabalığa, umursamazlığa kaçmasını engeller. Görgülü ve görgüsüzce davranışlar dışarıdan bakılınca aslında izahata muhtaç olmadan çıplak bir gerçeklikle kendini gösterir. Bu davranışlarımızın altında yatan temel sebep ise psikolojik yapımızdır. Görgüsüzce yaşamı alışkanlık haline getiren biri; toplumsallık duygusu gelişmemiş zayıf karakterli biridir. Gösterişin, abartının, çevreye hiçe sayarak görgüsüzce davranmanın temel sebebi kişinin toplum içerisinde kendisine olan saygısının (öz saygı) gelişmemiş olmasıdır. Bu yüzden kendisinde hissettiği yetersizliği (aşağılık duygusunu)alt etmenin peşindedir. Ne yaparsa yapsın doyuma ulaşamayacaktır. Çünkü aşağılık duygusu, toplumsallık duygusunun gelişmesiyle alt edilebilir. Bu tipler belki birçok şeye sahip olacaktır. Ama bilinçaltında, kendisini sahip olduklarına layık göremeyecektir. Çok büyük evde oturur ama kendisini eve layık göremez, lüks arabalara biner ama kendisini arabaya layık göremez, pahalı saatler takar ama kendisini saatine layık göremez. Sürekli sahip olduklarını göstererek saygınlık kazanmak ister. Ama saygınlık dışarıdan verilen bir değer değildir ki. Saygınlık insanın kendi özü ile insani değerleri bütünleştirmesi sonucunda kazandığı bir değerdir.
Son zamanlarda sosyal medyada görgüsüzlüklerini utanmadan sergileyen, toplum duygusu gelişmemiş anormal tipler gündem olmuş durumda. Sahip oldukları eşyaları utanmadan sergileyen bu tipler yaşamın üretkenliğine, gelişmesine hizmet etmemektedirler. Aynı zamanda bu tipler toplumda dayanışmanın, ortak bir tinde buluşmanın engelleyicisidirler. Yaşamlarını ideal bir yaşammış gibi sunma gösterileri sadece ve sadece bir sanrıdır. Sanrıdan kurtulup gerçekliğe dönmeleri için hasta olduklarını görmeleri gerekir. Ne var ki gözleri kendi kişisel çıkarlarından başka bir şey görmediği için doğru ve yanlış arasında ayrım yapamazlar.
İnsanın değerini sahip olduğu nesnelere indirgemek, nesneleri insanın efendisi haline getirmektir. Sadece araç geliştirilip amaç unutulursa o zaman insanda çürüme başlamış demektir.