Sevgili okurlarım, sizlerde bilirsiniz. Bektaşi fıkraları yüzyıllardır halk ağzında gezer durur.
Aslında bu fıkralar tüm yaşayışın mizahıdır. Yaşamanın, düşünerek akıl terazisine konmasıdır. Bizleri gülümseten bu fıkraların unutulup gitmeyişi, yüzyıllardır canlılığını koruyuşu, çoğu insanın onlarda biraz da kendini bulması yüzündendir.
Bektaşiliğin temel ilkelerinden olan meşhur bir söz vardır. “Eline, beline, diline sahip ol” denir.
Bektaşilikte insan nefsi üzerindeki hakimiyet çok önemsenir. Mesela, Bektaşı inançlarını alet ederek kişisel propaganda yapılmasından hiç hoşlanmaz. Örneğin, “30 yıldır ağzıma doyuncaya kadar lokma koymadım” diyen yobaza sorar. “Sen böyle işkembeni ıslah etmişsin. Nefsini ne zaman ıslah edeceksin?” Birisi camide yakarır, “Yarabbi bana iman insan eyle…”. Hemen yanındaki Bektaşi de yakarır: “Yarabbi bana bir şişe dem ihsan eyle…” Bunu duyan adam fena halde kızar ve Bektaşi’yi azarlar. “Bre zındık. Allah’tan isteyecek başka şey bulamadın mı?”. Bektaşi rica eder. “Kızma birader. İkimizde kendimizde olmayanı istiyoruz” der.
Canların canı dost, gel etme, dinle beni. Küsme Feleğe, değmez, yeme kendini; Çekil, otur gürültüsüz bir köşeye, Seyret bu hengamede olan biteni” diyen Ömer Hayyam, başka bir gün de şöyle der:
“Akılla bir konuşmam oldu dün gece / Sana soracaklarım var dedim / Sen ki her bilginin temelisin/ Bana yol göstermelisin.
Yaşamaktan bezdim ne yapsam / Birkaç yıl daha katlan dedi / Nedir dedim bu yaşamak /
Bir düş dedi birkaç görüntü.
Evi barkı olmak nedir dedim / Biraz keyfetmek için / Yıllar yılı dert çekmek dedi.
Bu zorbalar ne biçim adamlar dedim / Kurt, köpek, çakal, makal, dedi / Ne dersin bu adamlara dedim / Yüreksizler, kafasızlar, soysuzlar, dedi.
Benim bu deli gönlüm dedim / Ne zaman akıllanacak / Biraz daha kulağı burkulunca dedi
Hayyam’ın bu sözlerine ne dersin dedim / Dizmiş alt alta sözleri / Hoşbeş etmiş derim dedi.”
Hasisin biri, Bektaşi’nin birine para yardımı yapmış ama dilini de tutamamış; “Sen şimdi bu parayla doğru meyhaneye koşarsın” demiş. Bektaşi cevap verir; “Hacca mı gideceğimi sanmıştın?” deri.
Bektaşi’nin kendine güveni açık seçik davranışlarından doğuyor. Yaşamın ve ölümün felsefesini yapmış, Allah’tan hiçbir şey saklanmayacağını biliyor. Allah’ın adaletine olan inancı sonsuz. Bu rahatlık içinde Allah huzurunda bile tartışmaktan korkmuyor. Bir düşünce ve şiir adamı olan Ömer Hayyam içinde bulunduğu doğudan çok Batı’dan gerçek değeri bilinir ve o bir devrimci olarak yorumlanır.
Yazılı kaynaklar, Hayyam’ın kesin doğum tarihinin bilinmediğini buna karşın ölümünün 1121-1122 arasında olduğunda da hemfikirdirler.
Ülkemizde bulunan bir Alman profesör bakın bu konuda ne diyor: “Yalnız 1913 yılında, yalnız İngiliz dilinde birbirinden ayrı 120 basımı yapılmış Hayyam’ın, lâf değil, bir yılda 120 basımı. Bizde şimdiye kadar bunun sekizde biri yapılmış mıdır?” diye soran Sabahattin Eyuboğlu, devamla şunları kaydeder:
Daha çok Abdullah Cevdet’in, Asaf, Halet Çelebi ve Abdulbaki Gölpınarlı’nın çevirilerinden yararlanarak yüz tane dörtlük seçtiğini belirten Sabahattin Eyuboğlu’nun bu güzel çevirisi için memnuniyetini belirterek; “Bir esprinin doğması kolay değildir ama, hemen ölüvermesi doğaldır, çünkü hep cansızdır-ömürsüzdür. Doğması ve özellikle anlaşılması ise, o çevrenin kültür düzeyi koşuluna bağlıdır. Mizahın en doğurgan anası, zihindir. Zulüm ne derece şiddetli ise, espri patlamaları o denli şiddetli ve etkili olur? Seyrekleşse bile.Toplumların davranış biçimleri, ortaya koydukları mizah tablolarıyla resimlenir. Seyredilir ve anlaşılır. Çünkü mizah, aklın sanatıdır”.
Hayyam sorar: “Cehenneme hani kim gitmiş? Hani, cennetten dönen kim?”