Geçen haftaki gezi notlarımızda Karadeniz Bölgesi’ne yaptığım ve çoğunluğu yayla ve dağlarda geçen gezilerimden söz etmiştim. Eksiklikler, aksaklıklar, normal yaşam dışında gelişen olaylardan söz ettikten sonra, neden fotoğraf koymadığım konusunda eleştiriler almıştım.
Elbette fotoğraf koymalıydım ancak bu işi bu günkü yazıma eklemenin daha uygun olacağını düşünmüştüm. Yer darlığı nedeniyle ancak iki-üç fotoğraf ekleyebilirim. Birincisi bölgenin en yüksek dağı olan SİS DAĞI, diğeri ise Yusufeli ilçesi sınırları içinde kalan bir dağ. Sanırım Kaçkar dağlarının bir bölümü.
Aslında Karadeniz bölgesi hem bitki örtüsü, hem de insan yapısı ile kendine has, diğer bölgelerde görülemeyen iyi ve değişik özelliklere sahip.
Bir defa her yer dağ, tepe, dere ve yeşil örtü ile kaplanmış. Buna bağlı olarak bu zorlu coğrafyada yaşayan insanların karakterine de yansımış bu doğa olayları. Pratik zekaları ile kolay çözümler üretmişler. Ancak bunların tehlikesiz olduğunu söyleyemeyiz.
Örnek mi vereyim!
Dağ yükseltileri arasında derin vadilerden oluşan yemyeşil bitki örtüsünün kapladığı derin vadileri aşmak için “Varagele” dedikleri bir yöntem geliştirmişler. Sıklıkla ulaşmak istedikleri yer ile evlerinin bulunduğu alanın uygun bir yerine çelik halat geriyorlar. Ona bir de kılavuz halat bağlıyorlar. Ya kendileri araç yoluna binip gidiyor ya da eşya gönderiyorlar. Geri dönmek için de kılavuz halatı binen kişi çekerek her iki yandan birisine gidebiliyor.
Tehlikeyi seviyor o yörenin insanları.
Karadeniz’de yolları kısaltmak için tüneller yapılmış ve araçlar bu yapılardan kısa zamanda geçerek dağların altından geçebiliyorlar. Ancak tüneller iki yönlü tek şerit ve de geçiş yasağı ile hız sınırı olmasına rağmen, tünel içinde araçları geçebiliyorlar. Yasak olmasına rağmen bu olayı kendi hakları gibi görebiliyorlar..
En ilginç olanı da Samsun-Sinop arasında deniz kıyısındaki bir mola yerinde gördük. Kıyıda bulunan tek tük genç ağaçlardan birine yetkililer bir tabela asmış. “Yerlere çöp atmayınız” yazıyor. Uygun ve güzel bir yazı. Çünkü yerlere atılan çöpler o yerde ki yol yapımında kullanılan dolgu taşların arasına giriyor ve temizlenmeleri çok zor. Ancak bir aklı evvel kurala uymuş, çöpü yere atmamış ama çöp poşetini o tabelanın üstüne asmış bırakıp gitmiş! Sonuçta çöpünü yere atmamış oluyor!!!! Bunun da fotoğrafını koymam gerekir değil mi?
Şalpazarı ilçesi içinde iki katlı evinde ikamet eden bir kardeşimiz de çatısız evinin en üst katını bahçe yapmış. Nasıl mı? Çıkma araba lastiklerini toplamış. İkisini üst üste koymuş. İçini verimli tarım toprağı ile doldurmuş. Evi terası bu saksılar ile dolu.
Aralarına geçiş yolları bırakmış. Bir kıyıya küçük, kapalı bir mutfak yapmış. Saksılara her türlü meyve ve sebzelerden ekmiş, dikmiş. Bize dalından koparıp meyve ve domates ikram etti. Bahçenin üzeri açık. Hem güneş görüyor, hem de yağmur alıyor. İhtiyaç olduğunda ise kendisi suluyor. Yazın ve güzel havalarda sabah kahvaltısını oradan topladığı sebze ve meyveler ile yapıyor.
Evinizin boş terası varsa aklınızda olsun, sebze ve meyveye para vermezsiniz. Bir defasında oradan toplanan domates, salatalık , sebze ve meyveler ile bize de kahvaltı ikram edildi.
Kentleşmiş yerler dışında kilolu insana rastlamak da zor. Bu şekilde arızalı yapıda ya yokuş iniyorsun ya da yokuş çıkıyorsun. Hem de yaya… Kilo mu kalır insanda.
Ancak gördüğüm ve tespitim şu ki nüfusun büyük çoğunluğu göçmüş batıya. İş bulmuşlar, yerleşmişler. Sadece yaz aylarında fındık toplama zamanlarında gelebiliyorlar bu güzel memlekete. Ya da emekli olduklarında…
Fındık, çay gibi kadim ürünler olmasa bu yörelerden insanların tamamı neredeyse göç edip gider… Sanırım sadece yaz aylarında benim yaptığım gibi sadece yaylacılık yapmak için turist gelir dönerler.